Savaş yıllarıydı, ekmek gramla tartılarak veriliyordu. Öğrenciler sabahları un çorbası, bulgur çorbası, öğleyin az etli fasulye yanında da bulgur pilavı…
Öğrencilerin bunları yedikleri bir gün okula gelen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye özel yemek çıkartılınca okul karıştı. Adalet ve eşitlik duygusu ile yetiştirilmiş olan öğrenciler buna itiraz ettiler.
Okulun müdürü Rauf İnan eleştirilere şöyle cevap verir: “Ben, Cumhurbaşkanı olduğu için değil İsmet İnönü şeker hastasıdır bu nedenle perhiz olduğu için özel yemek çıkarttım. Siz öğrenciler hasta olduğunuz da revir de size de durumunuza göre özel yemek çıkartmıyor muyuz?” der.
Öğrenciler ikna olur, konu kapanır,
VAR MI ŞİMDİ BÖYLE BİR ANLAYIŞ?
O okullar, hem geçmişteki hem de günümüzdeki eğitim kurumlarından tamamen farklıydı. Duvarları ve güvenliği yoktu. Yaz tatiline çıkılan, kapısına kilidin vurulduğu belli bir zaman dilimi de yoktu. Yine bu okullarda sınıfta kalmak da söz konusu değildi. Öğrenciler çalışkanlar, tembeller, başarılılar ve başarısızlar gibi sınıflandırmalara tabi tutulmazlardı. Bu kurumlarda öğrencilerin onurları da kırılmaz. Öğrenciye şiddet uygulandığı takdirde, öğrencinin karşılık verme hakkı olduğu ilan edilirdi. Bu kurumlarda kız öğrencilere yönelik pozitif ayrımcılık uygulanırdı.