“Türkiye tarım ve hayvancılık ülkesidir” derdi öğretmenlerimiz.
Örnek de verirlerdi… “Mesela bizdeki domates onlarda yok!..”
Biz de sevinirdik. Öyle ya, zavallı İsviçreli domatesi ithal etmek zorunda?!.. Kimse bizi, “Kardeşim köylünün giydiği ‘Lastik’ ayakkabıyı imal etmek için kullanılan çelik kalıbı dahi Almanya’dan alıyoruz” diye uyarmazdı. Biz kimseye muhtaç değiliz diye biliyorduk. Yerli malları haftasından okula “elma, patates..,” neyin getirirdik. “Aha bak yerli” derlerdi, biz de yerdik!.. (“Yerdik” derken, her türlü!..)
Şeker fabrikamız, Sümerbank’ımız, Zonguldak’ta kömürümüz, Keban’da barajımız vardı.
Tüp, Sana, benzin kuyruklarında sosyalleşirdik. Kimsenin malında gözümüz yoktu… Zaten kimsede mal da yoktu!
Hep bir yerlere borçluyduk, borç yiğidin kamçısıydı, fakir olduğumuz için mutluyduk?!..