Yüzyıllardır sınır komşun olan İran'la ticaretini benim
şartlarım ve bilgim dahilinde yapacaksın. Ta 11.000 kilometre
öteden koyduğum yaptırımlara harfiyen uyacaksın. Yoksa işte böyle
psikolojik savaş uygular, ülkendeki köpeklerimi havlatır, ekonomini
yıpratırım.
Hava savunma sistemini bana sormadan almayacaksın. Gerçi bana
sordun ama Patriotları vermedik. Patronu olduğum NATO da ihtiyacın
olduğu vakit Patriotlarını geri çekti. Kilis'e roketler düşse de,
halkın ölse de umrumda olmaz. Çin'den füze almayacaksın. Rusya'dan
S-400 almayacaksın. Alırsan NATO'dan çıkartır, uluslararası arenada
yalnızlaştırırım. Köpeklerimden söz etmiş miydim; onları daha da
fena havlatırım.
Sınırındaki DEAŞ belasına müdahale edersen, kendim girerken aklıma
hiç gelmeyen Suriye'nin egemenlik haklarından bahsederim. Burnunun
dibinde YPG'yi eğitip donatır, düzenli orduya çeviririm.
Askerlerime bile onların armasından taktırırım. Gıkını
çıkarmayacaksın. İncirlik'i açık tutmaya devam edeceksin ki YPG'ye
istediğim gibi hava koruması vereyim. Ama öte yandan Türkiye'nin
DEAŞ'ı desteklediği propagandasını da alttan alta yayarım.
Köpeklerim de propaganda yapmakta çok marifetlidir zaten. "YPG'ye
silah vermeyeceğiz" diyen turuncu kafalıyı da çok takma, Amerika'yı
kararları seçilenlerin aldığı bir demokrasi mi sanmıştın?
Fetullah'ı vermem. Aramızdaki iade anlaşmasının 8. maddesine göre
en azından gözaltına almam lazım ama anlaşmalara uymak zorunda
olduğumu nerden çıkardın? Sen önce olağanüstü hali kaldır, terör
sevicileri serbest bırak bakalım. Ayrıca kendi vatandaşın olsa
dahi, eğer bana çalışıyorsa kimseyi tutuklayamazsın. Gözaltına
almayı düşündüğün an da bana haber vereceksin.
ABD'nin şimdiye dek bizimle kurduğu diyalog böyle. Bu zorbalığı
meşru bulan, tanıyan, ona boyun eğen ve onu yayanlar şerefsizdir,
satılmıştır, soysuz köpektir. Havlayın şimdi!