Sert, vakur ve adanmış. Ahmet Abi deyince aklıma gelen ilk üç sıfat.
Matbuat dünyamızda polemik türündeki en sert yazıları kâleme alan kişiydi. Ama bu nobran bir sertlik olmadı hiçbir zaman, bazen mizahi bazen edebi güçlerini çağırarak kâleme aldığı köşe yazıları, her zaman ince bir üslupla sert niteliği birleştiren şahane metinler olurdu. En son İmamoğlu'nun tarzan İngilizcesiyle ülkemizdeki demokrasi eksikliğini ecnebilere özgürce şikâyet ettiği videoyu izlediğimde, "Ahmet abi nasıl yazacak bakalım" diye düşünürken yakaladım kendimi...
Katıldığı televizyon programlarındaki tavırlarını, hatta daha güzeli bir paneldeki konuşmasını birebir dinlediyseniz vakar sahibi bir adam olduğunu hiç tanımasanız bile anlardınız. Derdi varsa kendine saklar, en büyük derdi memleketi için doğru bildiğini yazmaktan şaşmazdı. 28 Şubat'tan 17-25 Aralık'a, Gezi'den 15 Temmuz'a rüzgâr ne yandan esecek hesabıyapmadan yazan ve konuşan bir avuç entelektüelimizden biriydi. Rüzgârı test etmiş ve hâlâ eden birisine Cumhurbaşkanlığı Kültür Ödülü verilecekmiş bu sene; Ahmet Abi'ye nasip olmadı. Müdanasız ve minnet etmeden doğru bildiğini söyleyenlerin kaderi de her dönemde böyledir ya...