Önümüzdeki seçimler, ilk kez Cumhurbaşkanlığı Sistemi dahilinde
gerçekleşecek. Yani yürütmenin başı ile yasamanın üyeleri
birbirinden ayrı olarak halkın onayına sunulacak.
Bu da klasik oy davranışında bazı farklılıklara sebep
olacaktır.
Bu ayrımdan en çok etkilenecek partilerden birinin, 16 yıldır
iktidarda olan Ak Parti olması kuvvetle muhtemel. Zira seçmen
davranışlarını memnuniyetlerden ziyade memnuniyetsizlikler motive
eder.
16 yıldır yapılan hizmetlerden çok, tecrübe ettiği sıkıntılardan
iktidarı sorumlu tutup, sandıkta Erdoğan'a oy verirken Ak Parti'ye
mesaj verme amaçlı oy vermeme davranışı içine girilebilir. Bu, 24
Haziran'da Ak Parti'yi bekleyen en büyük tehlikedir. Zira eminim
sizler de son dönemde "Erdoğan'ı destekliyorum ama Ak Parti'yi
değil" kalıbını duymuşsunuzdur.
İnsanın olduğu yerde hata kaçınılmazdır.
Bu sebeple Ak Parti algısı, zaman içinde bazı belediyelerdeki
beceriksizlikler, kadro seçiminde liyakâtin önüne klikçilik ve
nepotizmin konması ile birtakım duyarsız ve umarsız milletvekilleri
sebebiyle zarar gördü.
O yüzden bu seçimlerdeki saha çalışmalarının doğru yöntem ve
hevesle yapılması, halkın sevmediği adaylardan uzak durulması ve
doğru iletişim stratejilerinin takip edilmesi en çok Ak Parti'yi
ilgilendiriyor. Erdoğan, partisinin başına geçtiğinden bu yana
olumlu yönde mesafelerin kat edildiği açık. Geçtiğimiz hafta sadece
48 saate sığan bazı gelişmeler de bunun kanıtı. Ancak Erdoğan
sadece bir insan; liderin yaptığını söz ve eylemleriyle,
samimiyetle destekleyecek Ak Partililer sonuca etki
edeceklerdir.
Ak Parti kazanmak istiyorsa, yasama erkinde kuvvetli olmadığı
takdirde Erdoğan'ın eli kolu bağlı bir Cumhurbaşkanı haline
gelebileceği, muhalefetin yasamayı kilitleyerek Cumhurbaşkanı'nın
idare gücünü sekteye uğratacağı, bunun ekonomiden dış politikaya
pek çok alana menfi yansımalarının olacağı da özenle anlatılmalı
diye düşünüyorum.