Davutoğlu'nun görevi devredeceğini açıkladığı 4 Mayıs'ın 'ulusal
yas' ilan edilmesi gerektiğini düşünenlerden birisi, geçenlerde 22
Mayıs kongre gününü de bayram ilan etmek gerektiğini, çünkü halkın
benimseyemediği 'gayri meşru' işlerin yapıldığı günlerin devlet
tarafından ancak 'bayram' olarak ilan edilince kanıksamaya yol
açacağını iddia etti. Utanmadan, Başbakan ve bakanların asılmasına
yol açan 27 Mayıs darbesi ile 4 Mayıs gününü kıyaslamayı da ihmal
etmedi.
Öncelikle Davutoğlu'nun gidişini imleyecek bir gün varsa, bu kendi
partisinin yönetici kademesinin genel başkanlarını 'yetkisiz'
bıraktıkları 29 Nisan günü olmalıdır. Yapılan iş de gayrimeşru
değildir. Bilakis partinin seçilmiş kadroları meşru biçimde
verdikleri yetkiyi, yine meşru yollarla geri almışlardır. Ancak
belli ki, işlerine gelince parti içi demokrasiye methiye düzenler,
bunu 'darbe' olarak nitelemekten de, darbe kavramının içini
sulandırmaktan da, olmayan bir 'güven krizi' oluşturmaya
çalışmaktan da geri durmayacaklar.
Yalnız bundan daha vahimi, hissettikleri üzüntünün de etkisiyle,
anlaşılan on yıllardır biriktirdikleri elitist hıncı, zincirinden
boşalırcasına ortaya döküp saçmaları oldu. Yasın öfke evresinden
çıkamamış olan Davutoğlu'nun fahri danışmanı, 'Davutoğlu'nun
gidişine üzülenler' diye kategorize ettiği kesimi de şöyle tarif
etti:
"Dikkate alınması gereken 'üzülenler' Davutoğlu ile birlikte
evrensel standartlarda, rasyonel bir inşa sürecinin başlayacağını
umanlardı. Çoğunlukla iyi eğitimli, kentli, orta üst sınıf, yeni
kuşak, küresel niteliklere haiz muhafazakarlar. Toplam nüfusun en
fazla yüzde 5'i, pek pek 7-8'i..."