Örtündükten bir yıl kadar sonra eski okulumu ziyaret etmek, hem
biraz nostalji yaşayıp hem de hocalarımı görmek istemiştim. Müdür
Yardımcımız beni koridorda "Biz sizi Atatürkçü yetiştirdik, ne bu
halin" diye azarlarken, İngilizce hocası Dilek Hanım da "Melek
mi oldun sanıyorsun kendini" diye tepki vermişti. Şaşkın ve
üzgün eve dönmüştüm.
Ancak bugünden bakınca sanıyorum bir kesimin geçmeyen yarası bu.
Dinle alakalı belki geçmiş travmalarından ötürü kavgalı bir halleri
var ve kamusal alanda dine ilişkin ne görseler hemen atağa geçip
cevap vererek o yüzleşemedikleri travmayı kendilerince bastırmaya
çalışıyorlar. Saldırı, bir nevi savunma mekanizması işlevi
görüyor.
Bugünlerde de oruçla veya Ayasofya'daki ilk teravihle alakalı bir
sürü aşağılayıcı söz ve paylaşım okuyoruz. Hidayetleri için dua
ederken, Müslümanın izzetine yakışacak şekilde mukabele edilmeyi,
yeri geldiğinde de cahilin hak ettiği
şekilde "Selam" denip uzaklaşılmayı hak eden bir hal söz
konusu.
Öte yandan oruç tutanların da bazen gözden kaçırdığı bir gerçek
var. On bir ayın sultanı Ramazan'da ibadette kusur etmeyip, belki
teravihlerin gece namazlarına bağlayıp, hayırda yarışırken bu hali
diğer aylara da taşıma noktasında hiç çabalamamak...
Namaz içerisinde en sık yapılan dualardan birisi istikâmet üzere
olmaktır. Sadece farz namazlarını kılan Müslümanlar bile günde 17
kez "Bizi sırât-ı müstakîme ilet" diye dua ederler.
Demek ki Allah'ın en çok kendisinden istememizi dilediği
nimetlerden birisi istikâmettir, "nimet verdiklerinin yolu"ndan
ayrılmamaktır
Kur'an-ı Kerîm, Hz. Yusuf"un (a.s.) bile Allah katından bir işaret
olmasa dosdoğru yoldan sapabileceğini bize bildirirken, Hz.
Muhammed'in (SAV) bile "Allah'ım! Beni göz
açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha az bir zaman
bile nefsimle baş başa bırakma" diye dua ettiğini
bilirken, bizi canımızın çektiği her şeyi yapmaya çağıran,
"Yapmadığına pişman olacağına yap da pişman ol" diyerek
günahı süsleyen, kötülüğü emredici nefs sahiplerini idealize eden
bir dünyada istikâmet üzere yaşamak gerçekten hadis-i şerifteki
gibi "çıplak elde kor taşımak" gibi zordur.