"Ne zor ülkeye düştük" diye hayıflananlar, kapağı Avrupa'ya
atmayı düşleyenler, halkına baktığında içi aşağılama ve nefret
hisleriyle dolanlar azcık kenara çekilsin. Memleket sevdalılarıyla
konuşmamız lazım zira.
Son on yılın verilerini, devletimizin kuruluşundan bu yana geçen
zamanın toplam verileriyle kıyasladığımızda bile, ülkemizin
kalkınma, sanayi ve ticaret alanlarında atak yaptığını, altyapı
çalışmalarının 80 yılın bile üzerinde bir performans sergilediğini
ve ortalama hayat standardının kimisi için iki kimisi için 10
katına yükseldiğini, orta sınıfın tarihimizde olmadığı kadar
genişlediğini görüyoruz. Ancak bu gelişmelere mukabil, güçlenen
Türkiye millî savunma ve enerji başta olmak üzere daha önce bağımlı
kılındığı alanlarda da güçlenmek istedi. İp burada kopmaya başladı.
Dış politikada etki alanımızın ve nüfuzumuzun artması da elbette
pek mutlu edici bulunmadı.
Anıtkabir'de göndere çekilen bayrağımızın ipini üretmekten
sevindiğimiz yıllardan bugüne on yılda geldik. Artık millî piyade
tüfeğimizi, tankımızı üretiyoruz. ABD Senatosu'nun bize vermeyi
reddettiği silahlı İHA'ları kendimiz yapıyoruz. Peki, bu yolu
kendimiz mi seçtik? Hem evet, hem hayır.