CHP lideri Kılıçdaroğlu, başörtüsü yasağı konusunda hata
yaptıklarını şu sözlerle fade etmiş: "Gerçeği konuşalım.
Bir başörtüsü meselesin Türkiye Cumhuriyeti'nin en temel meselesi
haline getirdik. Sana ne kardeşim?
Kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz." AK Parti dönenimde
Anayasa Mahkemesi Başkanı olan, yaş haddi dolana değin görevini
sürdüren ve Abdullah Gül'e yakınlığıyla bilinen Haşim Kılıç da
şöyle demiş: "Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana birçok
insanın onuru çok büyük yaralar aldı. Sadece İslâmcılar ya da
solcular değil." Kılıç, Ali Babacan'ın kuracağı partiye
katılacağını da doğrulamış.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de şöyle demişti: "Tek
eksiğimiz muhafazakar dindarlara ulaşmakta yaşanıyor. Çünkü Erdoğan
aramıza kalın bir duvar koydu. Babacan ve Davutoğlu'nun partisi bu
açıdan muhafazakar dindar seçmene çabuk ulaşmayı kolaylaştıracak
yapılar olacak, çünkü onlarla arasına bizim gibi duvar öremez.
Babacan ötekine rahat ulaşılabilmeyi
kolaylaştırır ki bu bizim için çok
önemli." Bu üç açıkamayı alt alta koydum ki merkez sağ ile
merkez solu birleştirmeyi hedefleyen ittifakın net resmini
çekebilelim.
Bir zamanlar en çetin başörtüsü karşıtı olan Kılıçdaroğlu, Erdoğan
sorunu çözdükten sonra, "Başörtüsü sorununu biz çözdük, CHP çözdü"
diyebilmişti.
Aradan geçen yıllar içinde görüşünü bir kez daha değiştirip 'günah
çıkartması' vicdanının gereği değil elbette.
Siyasi strateji ve zamanlama gereği.
Akşener'in açıktan dediği gibi Babacan'ın partisini
şimdiden ittifaklarının 'kolaylaştırıcı' parçası
olarak konumlandırarak AK Parti seçmeninin
Erdoğan'a sırtını dönmesini sağlamaya
uğraşıyorlar.
Oysa Erdoğan'ın kimsenin arasına ördüğü
bir duvar yok. Olsa olsa yıktığı duvarlar
var. Kaldırdığı başörtüsü yasağı,
bunlardan sadece birisi. Kürtçe ve diğer diller
üzerindeki yasakların kaldırılması bir diğeri.
Alevi kimliğinin alenileştirilmesine yol açmak ve
cemevlerinin sayısının iki haneli rakamlardan bine yakın olmasını
sağlamak da. Gayrimüslimlerin gasp edilen
mallarının iadesinden, hakkı çiğnen İskilipli Atıf
Hoca gibi değerlerimizin hakkını teslim etmek de.
17-25 Aralık'tan 15 Temmuz'a ulaşan 40
yıllık FETÖ parantezini canıyla mücadele
ederek kapatmak da.
Hapiste yatmaktan kapatma davalarına,
evlâtlarından kendine uzanan kara cübbeli
elleri savurmaktan, canı pahasına direnmeye
değin arkasına Milletini alarak yazdığı bir
hikâye var Erdoğan'ın...
Şimdi o bedellerin altında imzası olanlar, bu süreçte hiçbir bedel
ödememişlerle el ele 'son darbe'yi yapmayı umuyorlar.
Unuttukları bir şey var: Bu millet Erdoğan'ı
sadece göğüs göğüse çarpıştığı için değil,
sırtındaki hançer yaraları için de sevdi. Bir
tane daha eklenir, dert değil.