Dış vesayet güçlerinden aldığı cüretle, kendi vesayetini dayatan bürokratik oligarşiyi en zorba anında yere seren 15 Temmuz direnişi, yarınını geçmişine söverek inşa etmeye kalkan, kimlik şuurundan yoksun, kendi kendine yabancı, bir tür "sömürge valisi" benzeri tahakküme maruz bırakılmış bir halkın uyanışıydı.
Hatta bugünlerde AB ülkeleri ve ABD'den gelen en küçük uyarıya karşı bile toplumda yükselen öfkeye bakarsanız, belki de atalarımızdan yadigâr asrı devirmiş haklı bir öfkenin nüvesini görmeniz bile mümkün.
FETÖ'cülerde görüp de en çok iğrendiğimiz husus da bu 'ev kölesi' halleri değil miydi zaten?
Ülkesini her fırsatta bildiği tüm yabancı dillerde karalama yarışına giren, zalime koltuk değneği olmayı Hakk'a aracı olmaya tercih eden, içinde bulunduğu zelilliğin farkında bile olmayan bir zavallılar güruhuydu FETÖ'cüler. Bu yüzden bütün köşe başları, Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giymiş askerlerce tutulmuşken bile, halk bunu sadece darbe değil, bir 'işgal girişimi' olarak da yorumlamıştı.
15 Temmuz'la birlikte, daha önce dip dalga olarak hissedilen, Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte yükselişe geçen ama esas 15 Temmuz'da şahlanan bir millî ruh söz konusudur. O millî ruh ki, önce 90 senedir ve özellikle 10 senedir kendisine empoze edilmeye çalışılan tüm ideolojik deli gömleklerini yırtarak, canı pahasına kendini ortaya koydu. Ancak şimdi o millî ruhu taçlandırma zamanı; ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da "kültür devrimi" derken bunu kast ettiğini düşünüyorum.