Geçtiğimiz cuma günü, Ak Parti Merkez Karar ve Yürütme Kurulu
üyelerinin, üç kişi hariç, il ve ilçe başkanı atama kararını
Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan alması, gelmekte olana dair en somut
işaretti aslında.
Böylelikle Davutoğlu, karar alma ve uygulama açısından parti
üzerindeki tasarruf gücünü nerdeyse tümüyle yitirmişti.
Bu kırılmada, 1 Kasım seçimlerinden sonra il ve ilçe başkanı atama
sürecinde istişare etmeden ve başarılı, çalışkan, halkın sevdiği
başkanların bile tasfiye edilip yerine istisnalar hariç teşkilata
uzak kişilerin getirilmesi gibi kararların alınması etkili olmuştu
elbette. Ama bundan çok, Davutoğlu'nun 20 aylık Başbakanlık
performansı sürecinde oluşan bazı çatlaklar bu sonucu doğurdu.
Bazen zaaf denebilecek şekilde vefalı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
ve parti MKYK'sının neden bu kararı aldığını soğukkanlı yaklaşarak
analiz etmek gerekir. Pek çok başlık var ama onlardan bazıları:
Erdoğan'ın rızası alınmadan Dolmabahçe açıklamasının yapılması ve
ardından gelen Öcalan'la görüşecek İzleme Komitesi girişimi.
Milletvekili aday listeleri hazırlanırken istişareden
kaçınılması.
7 Haziran seçimlerine gidilirken Başkanlık sisteminin birkaç cümle
hariç hiç savunulmayarak Erdoğan'ın şahsi meselesi gibi
gösterilmesi.
Ekonomi yönetiminde 'faizci' anlayışa aykırı bir paradigma
geliştirilmesine uzun süre direnilmesi.