Beştepe Sofrası'nda 18 akademisyen ve yazarın katılımıyla,
"Özgürlük ve Güvenlik Dengesinde Terörle Mücadele" başlığıyla
gerçekleşen toplantıda pek çok yapıcı eleştiri ve olumlu katkılar
sunuldu.
Toplantıda dile getirdiklerimin bir kısmına dünkü yazıda yer
vermiştim. Ancak o toplantının en çok ses getiren gelişmesi
şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Leyla Zana'nın randevu talebini
değerlendirdiklerini söylemesiydi. Bu önemli gelişmeyi biraz daha
irdeleyince görüşmenin büyük ihtimalle gerçekleşeceğini öğrenip
cuma günkü Sabah için de haberleştirdim. Haber sonrası tabii bu
olası görüşme üzerine tartışma koptu, görüşmenin nasıl anlam
taşıyacağı üzerine analizler yapıldı. Kendi okumama geçmeden,
Zana'nın görüşme olasılığının duyulduğu cumadan beri PKK'ya yakın
bazı çevrelerce tehdit aldığı bilgisini de edindiğimi
belirteyim.
Şahsen Zana'nın klasik bir HDP'li tipolojisinden farklılık arz
ettiğini düşünüyorum. Zira 10 yıl hapis dahil belli bedeller
ödeyerek, devletin 'Kürt yoktur' anlayışını benimsediği ilk gençlik
yıllarından itibaren Kürt hakları için mücadele ederek bugünlere
gelmiş olması, onu çoğu 'nevzuhur HDP'liden ya da tuzu kuru Türk
solcusu HDP'li profilinden ayırıyor. Zaten bu yüzden 2012'de
yaptığı 'Bu sorunu çözerse Erdoğan çözer' açıklamasıyla, çözüm
sürecine evrilen atmosferin oluşmasına katkı sağlamıştı. Ayrıca
Zana, PKK'nın başlattığı terör dalgası süresince, geçtiğimiz ekimde
sadece bir kez İdil'de halka hitap etti ve onda da şunları
söylemişti: "Bir diyalog süreci yaşadık. İlk defa bir bütün
olarak Kürtler muhatap alındı... Bunlar çok önemli şeylerdi.
Asla küçümsemiyorum (...) Ölümle büyümeyeceğiz. Ölerek ve öldürerek
toplumu ve vicdanları çürüteceğiz. Kimin kafasında zihninde ne
varsa masaya dönmeli seçim sürecinden önceki pozisyonuna dönmeli ve
masada kozlar paylaşılmalıdır."
Zana'nın tüm HDP'lilerin ağız birliği etmişçesine küçümsediği bir
dönemde hem çözüm sürecini övmesi hem de masayı deviren PKK'yı
'müzakereden korkmakla' suçlaması az şey değildi. Elbette son
kertede Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Zana arasında uzlaştırılamayacak
görüş farklılıkları var. Ancak Zana'nın HDP ile de
uzlaştırılamayacak görüş farklılıklarını ve bunları dile getirme
cesaretini de yok saymamak gerekir. Maalesef ne Sırrı Sakık ne de
Ahmet Türk gibi 'eski toprak' siyasetçilerin buna kalkışamadığı göz
önünde bulundurulursa, Zana'nın farkı daha da net ortaya
çıkmaktadır.
Peki, Erdoğan-Zana görüşmesi ne anlama gelir? Açıkçası bazı
yazarların iddia ettiği kadar büyük anlamlar yüklemeye gerek
olduğunu iddia edip daha olmadan toplantıyı yok saymaya da
karşıyım. Böylesi bir görüşme en başta, bölge dinamiklerini
yakından bilen Zana'nın Erdoğan'a bunları aktarmasına vesile
olacağı, bölgede PKK'nın şiddetine karşı olmasına rağmen endişeleri
olan Kürtlerin en zirvede seslerinin duyulduğunu hissetmeleri
açısından için kıymetlidir.