Daha yedi sene öncesine dek, "Okula hangi kapıdan girersem,
güvenlik görevlileri örtümü çıkarmamı istemez ya da başörtüsü üstü
şapka takmadan girmeme izin verir?" sorularıyla boğuşan biri
olduğum için olsa gerek, devletin başının düzenlediği her
Cumhuriyet resepsiyonunda, başı açık ve örtülü hizmetlilerin yan
yana çalışıyor olduğunu görmek gözlerimi dolduruyor. İnsanlara,
karısı örtülü olduğu için "eşsiz davetiye" gönderen kabalık nerde,
bu zarif beraberlik ortamı nerde?
"İçeri" alınmakta hiçbir sorun çekmemiş olanlar, Bağdat Caddesi
minibüsüne binerken ya da iş görüşmesine giderken aklından hiç
"acaba kıyafetim yüzünden laf yer miyim?" sorusunu aklından
geçirmemiş olanlar anlayamaz.
Erdoğan'ın, Külliye'nin kapısını toplumun tüm kesimlerine ama
özellikle de elitlerden çok halk çocuklarına açmış olması bu yüzden
devrimsel bir nitelik arz ediyor. Çünkü artık o kapı kolay kolay
kapanmaz veya kapatan kendini tarihin kara sayfalarına yazdırmaya
meyilli bir kötülük içinde demektir.
Kimler yoktu ki o gece; Bursa'da hamile eşi için kopardığı meyvenin
parasını ağaca asan minibüs şoförü Soner Kaya...
Rize'de keçi yavrusunu sırtlayarak taşıyan ve hayatını kurtaran
genç kız Hamdu Sena...
Zonguldak'ta bindikleri otobüs "kirlenmesin" diye koltuğa oturmayan
yücegönüllü madencilerimiz...
Engelli yeğenine 40 yıldır anne olan Pakize Memiş...
Malatya'da tekstil fabrikasında temizlik işçisi olarak başlayıp,
üretim aşamalarını öğrenerek kendi kumaş fabrikasını kuran Şehriban
Şahin...
Toprağa gömülü patlayıcıların yerini tespit edebilen drone
tasarlayan ortaokul öğrencisi Muşlu Mert sadece birkaç örnek...
Cumhuriyetimizi demokrasiyle buluşturan, halkı onun öznesi kılan,
"Cumhurun Başkanı"na teşekkürlerimle...