Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görev süresinin üç yılı geride kaldı. Bu üç yılda, sırasıyla üç dönüm noktası yaşandı: 7 Haziran fetret dönemi, PKK'nın hendek terörü, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi.
Erdoğan, Allah'ın inayetiyle bu saldırıları öyle ustalıkla atlattı ki ülkenin kaderiyle eş anlamlı hale geldi. O yüzden bugün, ona kategorik olarak muhalefet eden tüm kesimler, Türkiye'nin düşmanlarıyla ya dirsek temasında ya da direkt işbirliği içinde bulunmadan karşı gelemiyorlar.
Zira Erdoğan, Türkiye'nin bekâsı için savaşıyor.
Anamuhalefet CHP'nin liderine bakın mesela. Bir yandan PKK'dan gelen destek mesajlarına "Hayır" bile diyemiyor, CHP'li vekiller HDP'li vekillerle el ele yürüyor. Diğer yandan Alman medyasına Türkiye'nin, kendi ana vatanının güvenli bir ülke olmadığını söyleyip, Alman turistlerin gelmemesini salık veriyor. FETÖ ile olan girift ilişkiler zaten cabası.
Akşener ve arkadaşlarının partilerine "Merkez Demokrat Parti" (MDP) ismini koymaları şaşırtıcı değil. Zira onlar da Türkiye siyasetinin merkezini hegemonize eden bir lidere karşı muhalefet ettiklerinin farkındalar. Ancak malum, ismi merkez koyunca bir oluşum merkeze taşınmıyor...
MDP lideri Meral Akşener, 2014'ten beri Emre Uslu'dan Önder Aytaç'a, Bülent Keneş'ten Faruk Mercan'a kadar pek çok FETÖ'cünün 'muştuladığı' bir Cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya çıkıyor.
Henüz MDP'den milliyetçi hassasiyetlerinin doğrultusunda ne Kuzey Irak'taki bağımsızlık referandumuna ne de AB ülkelerinin küstahça tehditlerine dair tek kelime duyduk. FETÖ'den kendilerine gelen kutlama mesajlarına dair bir açıklamalarını da duymadık. Hâlen Erdoğan'ı kötüleyerek yer açabilecekleri bir kısırdöngüdeler ve çıktıklarında ülkenin geleceği için ne diyeceklerini bekliyoruz.
Ancak Saadet Partisi gibi Millî Görüş geleneğini temsil iddiasındaki partinin bile Çanakkale İl Başkanı, önceki gece şehitlik alanında içkili âlem yapmışken CHP'nin kurultayına katılabiliyorsa, Erdoğan karşıtlığının kişi ve kurumları hangi uçlara kadar savurabileceğini siz tahmin edin.