Seçim sonuçları belli olduğundan beri en yapıcı mesajları veren iki isim kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu. Cumhurbaşkanı, ilk gece herkesi sağduyulu ve sorumlu davranmaya çağırırken, Başbakan da 'yeni bir sayfa açmaya' çağırıyordu.
Fakat MHP lideri, daha seçim gecesi koalisyona kapalı olduklarını, 'anamuhalefete hazır olduklarını' beyan etmişti. Sonradan önşartlar öne sürüp dilini yumuşatsa da sonuç pek değişmedi. HDP lideri malum 'asmayacağız da yargılayacağız' diye kendince tehdit etmişti. CHP lideri ise önce sıcak mesajlar verdi ama sonradan dış politikadan ekonomiye kadar her şeyi kontrol edecekleri, %25 ile, %41'in oyuna hükmedecekleri bir çerçeve çizdi.
Aslına bakarsanız günün sonunda tüm bu tartışmaların altında yatan, üç partinin de üzerinde ortaklaştığı tek nokta var: Cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilsin.
İlk bakışta kulağa çok hoş, gayet uygun bir teklifmiş gibi geliyor, değil mi? Akla ilk 'Bunda ne var ki, anayasaya uymaya çağırıyorlar?' demek geliyor. Ancak bahsedilen anayasal sınırlar içinde, Cumhurbaşkanı'nın TBMM'yi istediği zaman toplama, Bakanlar Kurulu'nu istediği zaman toplama, yasa onaylamama veya yayınlatmama, Anayasa Mahkemesi'ne üye atama, bakan atama ve görevden alma, ülkeyi seçimlere götürme gibi geniş yetkileri olduğu düşünülünce, teklif edilenin anayasal sınırlara değil, muhalefet partilerinin arzusuna uyup Erdoğan'ı silikleştirmek/ pasifleştirmek/ izole etmek olduğu anlaşılıyor.