15 Temmuz darbesinde şehit olan kardeşlerimizin yakınları ve gazilerimiz yurdun dört bir yanındaki programlara davet ediliyor, kendi deneyimlerini halkla paylaşıyor, şuur ve cesaret aşılıyor. "Vazife"nin bir günlük yük olmadığını, kıyamete kadar devam edeceğini vurguluyorlar.
Geçtiğimiz cumartesi, Çukurova Genç İşadamları Derneği'nin düzenlediği, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un da teşrif ettiği böylesi bir etkinlik çerçevesinde Adana'daydım.
Şehit polis ikiz kardeşler Ahmet ve Mehmet Oruç'un babasının Kur'an tilaveti sırasındaki, hepimizi gözyaşlarına boğan "Allah!" nidâsını duymanızı, şehit polisler Aytekin Koru, Yunus Uğur, Seyda Güngör ve şehit piyade uzman çavuş Halit Yaşar Merve'nin ailelerinin teslimiyetini görmenizi arzu ederdim.
Aramızda bulunan gazilerimizden Ayla Aşkın, evlâtlarıyla helalleşip evden çıktıklarını, Saraçhane'ye gittiklerini, genç bir kardeşimizin kafasının yanı başında parçalandığını gördüğünü ve kendisinin de ona yardım ederken vurulduğunu anlattı. Ayla Hanım, leğen kemiğinde çıkarılamayan bir kurşun ve vücudundaki dört şarapnel parçasıyla yaşamak zorunda...
Hepimizin tankın altına boylu boyunca yatmasıyla tanıdığımız Metin Doğan da, aslında yaşamayı çok seven, bu yüzden uykuya bile az zaman ayıran biri olduğunu ama "Bir saniye bile düşünmeden kendinizi feda edebileceğiniz bir vatanımız olduğu için şükretmemiz" gerektiğini ifade etti. Yaralanmadığı için gazi statüsüne alınmayan ama 15 Temmuz'un simge isimlerinden biri haline gelmiş olan Doğan'a tankın altına yatma cesaretinden ötürü bu hakkın tanınması gerektiği kanaatindeyim.