Terör, toplumu dehşete düşürerek, emniyet duygusunu yok eder. Daha kötüsü, toplumun bir kesimini, diğer kesimine düşman kılma amacını güder. Çözüm süreciyle bunun tam tersi bir imkân penceresi önümüze açılmıştı. Terörün durması, toplumun her 'mahallesi'nden insanların dahil olduğu âkil insanların gezileri, 'bebek katili' diye aşağılanan Öcalan'ın imajının yumuşaması, HDP'ye siyaset yapma yolunu açan iklim... Bunların hepsi çözüm süreci çerçevesinde gerçekleşmişti.
Fakat seçime iki gün kala gerçekleşen Diyarbekir saldırısı, Suruç saldırısı ve bundan saatler sonra PKK'nın ateşkesi bitirmesi önümüze bambaşka bir pencere açtı. Şiddet, terör ve dehşet o pencereden evlerimize kadar aktı. Öfkelendik, korktuk, lanet ettik. Ankara saldırısından sonraysa âdeta zehirlendik. Daha önceki saldırılardan farklı olarak sanki toplumun bir kesimi diğerine karşı suçluluk duymalıymış çünkü bu büyük zulmün parçasıymış gibi yansıtılmaya başlandı.
Bu noktadaki en büyük fail maalesef 'barış' kelimesini en çok tüketen Demirtaş'tır. Saldırıdan hemen sonra yaptığı şu açıklamaya bakın: "AKP iktidarının eveleme geveleme şansı çoktan bitmiştir. Katilsiniz. Eliniz kanlıdır. Yüzünüzden ağzınızdan her yerinize kan sıçramıştır. Ve terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır."