Gezi sürecinde ortaya saçılan tüm nefret söylemlerini, işlenen
nefret suçlarını, vandalizmi, Esad seviciliği, hükümet
devirmeciliği, kapitalist ağababalarıyla devrime yürümeciliği,
meşru bulduğu ve uyguladığı devrimci şiddeti, "Helikopterlerden
halkın üzerine ölümcül portakal gazı sıkıyorlar"dan "İzmir'de
otoparkta polis işkencehane kurmuş"a uzanan geniş yalan skalalarını
unuttuk sanıyorlar.
İngiltere'den Brezilya'ya, ABD'den Ukrayna'ya her yerde sokak
hareketleri oldu. Sokak hareketleriyle Mısır'da darbe oldu;
Ukrayna'da seçilmiş başbakanı kovdular. Tüm bu süreçte
protestocularla bırakın başbakan seviyesinde görüşmeyi, yetkilisini
gönderip dinleten bile olmadı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, tam iki gün üst üste içlerinde dün
mahkûm edilen kişilerin de olduğu protestocuları on saat dinledi.
Ve o protestocuların çoğu 15 gündür işgal edip terör örgütlerine
açtıkları meydanı terk etmeye karar verdiler.
Kalan bir avuç azınlık da onları "satılmış ve korkak" olmakla
suçladı. Sesleri gür çıksa da dertleri İstanbul değil,
Washington-Berlin kaynaklıydı.
Tüm Gezi ruhu, "Y kuşağı", orantısız zekâ güzellemelerini bir yana
koyup esasa bakın. Mısır darbesinde olduğu gibi halkın seçtiği
Erdoğan'ı devirmekti niyetiniz, başaramadınız. Bu yüzden sadece 5
ay sonra FETÖ'cüler devreye girip 17-25 Aralık'ı yaşattı. İki yıl
sonra da 15 Temmuz'u yaşattı. Şimdi "Derdimiz üç-beş ağaçtı" mı
diyeceksiniz gerçekten? Cezaları eleştirin, fazla olduğunu söyleyin
anlarım ama "Ne hükümet devirmesi canım" dediğinizde
inandırıcılığınızı yitiyorsunuz.
Başardığınız tek şey Y kuşağından Z kuşağına bir kısım gence
Atatürk ile Öcalan posterlerini yan yana taşıyan adamlara sempati
duydurmak, kendine "ülkücüyüm" diyen İyi Partiliye gidip Duran
Kalkan'ın işaret ettiği adaya oy verdirmek, kendine muhafazakâr
diyene İstanbul Sözleşmecisi Akşener'le ortak oy attırmak, vb. Az
başarı da değil yani.
İşe yarayacak mı, 2023'te göreceğiz. Peki değdi mi? O da sizin
takdiriniz.