İngiltere, belki de kendisi için bu yüzyılın en önemli
kararlarından birini vermek üzere yarın sandıklara gidiyor.
1975'te, Başbakan Harold Wilson döneminde yapılan referandumla,
%66'lık onay oranıyla Avrupa Birliği'nde (AB) kalmaya karar veren
İngilizler, kararlarını gözden geçirmek üzere oy verecekler.
ABD Başkanı Obama ve tüm AB liderlerinin yanı sıra, Goldman Sachs,
JP Morgan, Citibank ve Morgan Stanley gibi finans devleri,
İngiltere'nin AB'de kalmasını savunuyor. Hatta bu finans
devlerinin, "AB'de kal" kampanyasına büyük fonlar aktardıkları
belirtiliyor.
Öte yandan, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) başta olmak
üzere belli politikacılar ve özellikle İngiliz halkının alt ve orta
sınıfı seçimini "AB'den ayrıl"mak yönünde yapacak gibi görünüyor.
Son kamuoyu araştırmalarına göre "AB'de kal" ve "AB'den ayrıl"
oyları %44'ler civarındaki oranlarla başa baş gidiyor.
Kararsızların sandık sonucunu belirleyeceği bir seçim söz
konusu.
AB'den ayrılmayı savunanların öne sürdüğü pek çok argüman ekonomi
ve Britanya milliyetçiliği eksenli. AB'nin, seçilenlerin değil
atanmışların yönettiği, yukarıdan aşağıya yapılanmış,
teknokratların tekelindeki bir kurum olduğunu, bunun İngiltere'nin
bağımsızlığına ve "Britanyalı" kimliğine zarar verdiğini öne
sürüyorlar.