Sultanahmet'teki terör saldırısı, her terör saldırısı gibi iç ve
dış politikamızı dizayna, toplumsal fay hatlarını harekete
geçirmeye, ülke ekonomisini baltalamaya yönelik. Fail kim olursa
olsun, sabit olan gerçek bu.
Fail PKK çıkarsa kulağının üstüne yatıp, DAEŞ çıkarsa 'Saray
Gladyosu' yaygarası yapacak şeref yoksunlarından olmayanlar için,
fail belli olmadan da söylenecek sözler, alınması gereken tavırlar
var.
Bunlardan ilki, şiddeti meşrulaştıran, haklılaştıran,
sıradanlaştıran gündelik faşizmin üreticisi öznelere karşı hep
beraber karşı durmak olmalı. Örneğin bölge halkının yaşam hakkını,
çalışma hakkını, eğitim hakkını, seyahat hakkını ihlal eden PKK'ya
tek söz etmeden devleti suçlayan akademisyenlerin bildirisini salt
ifade özgürlüğünden ibaret görmemek olmalı. Şiddeti yok saymanın,
terörü görünmez kılmanın, bombalı hendeklere siper olmanın ne
düşünce ne de ifade özgürlüğü ile açıklanabilecek bir yanı var.
Ya da Sultanahmet'te bombalı saldırı gerçekleşir gerçekleşmez
ellerini ovuşturduğu belli olan bir gazeteci müsveddesinin yazdığı
şu satırlardaki terör methiyesini tescil etmek olmalı: "Sultanahmet
Meydanı'nda patlama... Terör adım adım İstanbul vurulmadıkça
Türkiye uyanmaz..."
Ya da PKK'ya 'Batı'yı da vur' davetiyesi çıkaran şu TBMM
değil, PKK vekilinin sözlerindeki açık ahlâksızlığı mahkûm etmek
olmalı: "Şehirdeki çatışma potansiyelini test etmekle
yetinmeyenler, batı şehirleri, kırsal dahil topyekûn savaşın
faturasını birlikte görme niyetinde."