Türkiye, dünyadaki en yaygın on turist güzergâhı içinde
bulunuyor. Terör olayları ve darbe girişimi sebebiyle 2015 ve
2016'da turist sayısı düşse de 2017'de bu sayı arttı ve bu yıl
rekora ulaştı. Ancak Türkiye, daha çok deniz ve güneş için turist
çeken bir ülke olmayı sürdürüyor.
Turistlerin %60'tan fazlası bu sebeple Ege ve Akdeniz kıyılarına
akın ediyor.
Kültür turizmi için gelenler ise, özellikle 2010'da "Avrupa Kültür
Başkenti" ilan edilmesinden bu yana İstanbul'u merkez alıyor.
Turistlerin %10'a yakını kültür turizmi kapsamına giriyor ve kültür
zengini çoğu ilimizden bihaberler. Oysaki demografik açıdan eğitim
ve dolayısıyla gelir seviyesi en yüksek grubu, kültür turizmi için
gelenler oluşturuyor. Üstelik deniz ve güneş turizmi, Türkiye'de
sadece üç ay zirvesini yaşayan sezonluk bir sektör iken, kültür
turizmi mevsim ve sezondan bağımsız, tüm yıl turist getirme
potansiyeli taşıyor. Kaldı ki ne denizden ne de güneşten hazzeden
Çinli turistlere özel bir odak çalışması yapılması söz konusuyken
kültür turizminin sadece İstanbul-Kapadokya arasına
sıkıştırılmaması gerektiği kanaatindeyim.
Birkaç örnek vereyim. 2004'te çekilen, başrolünde Brad Pitt'in
olduğu, Hollywood yapımı Truva filmi ile Truvalılar geniş bir
kitlenin hafızasında yer edindi. Kitabın kaynağı olan İlyada
Destanı, yazılı tarihin ilk destan şiiri olarak kabul edilir.
Truvalıların yaşadığı bölgeye Yunanca İlyon denirdi ve dolayısıyla
İlyada, "Truva ile ilgili her şey" anlamına gelir. Düşünebiliyor
musunuz; dünya tarihinin en bilinen ilk ve en ünlü yazılı destanına
konu olan ve adını veren, destana göre Paris'in Helen'i kaçırdığı,
Aşil'in topuğundan vurulup düştüğü ve elbette Truva atıyla içerden
çökertilen bir medeniyetin olduğu topraklar üzerinde yaşıyoruz ama
bunu dünyaya anlatamıyoruz. 1998'de UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne
alınan Truva hakkında etkileyici bir video çalışması bile çok şey
değiştirebilir kanaatindeyim. Truva ile Türkler arasında kurulan
bağların da anlatıldığı, Fatih Sultan Mehmed'in vakanüvisi
Kritovulos'un yazdığı Fatih'in Truva hakkındaki sözlerine de yer
verilen bir tur da ilgi çekici olacaktır. Kültür turizminden pek de
nasibini alamayan illerimizden Çanakkale'ye yılda 10.000 turist
fazla gelse dahi şehir ekonomisine büyük etki eder.
Ya da Hititleri ele alalım. Hititçe'nin bilinen en eski Hint-Avrupa
dili olduğunu biliyor muydunuz? İngilizce, Almanca veya
Fransızca'nın çıktığı dil grubunun babası olan dil, bu topraklardan
çıktı.
Tarihin ilk barış anlaşması olan ve bir kopyası New York'taki BM
merkezinde asılı duran Kadeş Barış Antlaşması, M.Ö. 1259'da burada
imzalandı. Yine dünya tarihinin bilinen en eski diplomatik
yazışmaları Hitit hükümdarı III. Hattuşili ile Mısır hükümdarı II.
Ramses arasında gerçekleşti.
Ötesi, antik Yunanlıların inandığı Zeus ve antik Romalıların
inandığı Jüpiter'in kaynağını oluşturan mitolojik 'tanrı',
Hititlerin inandığı 'Fırtına Tanrısı' idi. Dahası, Hititler, Eski
Ahit'te bahsedilen milletlerden biriydi.
Tüm bu noktaları vurgulayan bir tanıtım çalışmasıyla Hitit
Medeniyeti kalıntılarının yanı sıra Roma ve Bizans döneminden de
heykeller ve mezar stelleri barındıran Çorum'daki Arkeoloji ve
Etnoğrafya Müzesi'nin ihya edildiğini düşünsenize... Hititlerin
başkenti olması vesilesiyle, Çorum'daki Boğazköy, 1986'da UNESCO
Dünya Miras Listesi'ne alınmıştı.
Ancak bizim bu mirası ne kadar değerlendirebildiğimiz ortada.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'un geçen hafta M.Ö. 3000'lerde
inşa edilen ve dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınağı ile ilk
borsası olan Macellum'u da barındıran Aizanoi'ye yaptığı ziyaret ve
buranın tamamen yerli arkeologlarla gün yüzüne çıkarılmasının
sağlanmış olması şimdiye dek hep ihmal edilen kültür turizmine
öncelik verileceğinin işareti olarak önemliydi. Bu alanda yapılacak
tanıtım çalışmalarını merakla bekliyorum.