Nisan ayında, Alman devlet televizyonu ZDF'de, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'a yönelik ağza alınmayacak ifadelerin geçtiği skandal bir
'şiir' okunmuş ve iki ülke arasındaki ipler gerilmişti.
Aynı kanalda, geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne
halkta ne partide desteği kalmadığından aslında "hasta" olduğuna
dek yalanlarla dolu ve diktatör temalı, 15 Temmuz'un 'tiyatro',
FETÖ'cülerin ise kahraman muhalif olarak yansıtıldığı bir belgesel
yayınlandı.
Gereksiz gibi görünen bu bilgiyi şu soruyu sormak için verdim:
Sizce Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin Erdoğan ve
Türkiye aleyhtarlığı basit bir saplantıdan ibaret mi, yoksa bu
kendi kamuoylarını gelecekteki olası stratejileri doğrultusunda
hazırlama girişimi mi?
Bu soru üzerine düşünürken, Beşiktaş'taki menfur saldırıda
kullanılan patlayıcının yapımının "üst düzey askerî personel
bilgisi" gerektirdiği açıklamasını ve Cumhurbaşkanı'nın "Son
zamanlardaki bütün terör eylemleri Batıcı güçlerin,
emperyalgüçlerin, güçlenmekte olan ülkemizi parçalamaya
yönelik attıkları adımlardır" sözlerini de ekleyerek baktığınızda
manzara da netleşiyor aslında.
Cumhurbaşkanı'nın 'millî seferberlik' çağrısını da bu minvalde
değerlendirmek gerekir. Şu an için Türkiye, doğru bir strateji ile
kendi yeterliliklerinin farkında olarak ve kapasitesini artırıp
ittifaklarını çoğaltmaya çalışarak ilerliyor. Dolayısıyla
seferberliğin şu an için klasik anlamından ziyade, terörü tasfiyede
devlete olabildiğince destek olmak anlamını taşıdığını
söyleyebiliriz. Ancak tehdit boyutu değişirse, bu anlam da
evrilebilir.
Bu süreçte, bir 'yüceltme' efekti eşliğinde Türkiye'ye 'kurtarıcı'
rolü biçen, gerçeklikle bağını koparmış analizlere dikkat etmek
gerekir. Türkiye, Rusya, Fransa, İran, İsrail veya Pakistan'dan
farklı olarak daha hâlen 'barışçıl nükleer enerji'ye geçiş
aşamasında. Bunun ötesine geçmeye çalışırsak, örneğin Pakistan'dan
nükleer silah almaya kalkarsak neler olabileceğini az çok tahmin
ediyorsunuzdur.
Ekonomimize yüklenildiğinde, çelik bir millet irademiz var ama
Rusya veya İran gibi yaptırımlara göğüs germeyi kolaylaştıracak
doğal enerji kaynaklarımız yok. Millî savunma sanayisinde büyük
atılımlar gerçekleştirdik ama yolun başındayız. En önemlisi kendi
hava savunma sistemimiz yok ki bu hususta en son NATO ile
yaşadığımız gerginlik bunun önemini bir kez daha kanıtladı.