11 Temmuz tarihli KCK açıklamasında ateşkesin bittiği şöyle ilan ediliyordu: "Türk devletinin Kürt sorununda bir çözüm politikası olmadığı için bu baraj yapımlarında ısrar edilmektedir. (...) Bundan sonra baraj yapımı alanlarında yaşanan çatışmalardan ve ortaya çıkan sonuçlardan bu baraj yapımında ısrar eden AKP ve üstlenen müteahhit firmalar sorumlu olacaktır."
80 vekili, üçü büyükşehir olmak üzere 102 belediyesi olan bir hareket haline gelen HDP'nin bu başarıyı elde etmesinin üzerinden bir ay geçmiş, daha meclis bile açılmamışken KCK'nın baraj üzerinden ateşkesi bitirmesi, aslında en başta HDP'ye yönelik 'devirme hamlesi'ydi. Demirtaş'ın KCK'nın 'ateşkes bitti' açıklamasını müteakip yaptığı, "PKK, kesinlikle Türkiye'ye karşı silah bırakmalıdır" açıklaması da, silahlı örgüte yönelik ilk kez gelen bir sivil direniş çabasıydı. Ama gerisini getiremedi.
Yani 11 Temmuz'da KCK'ya göre ateşkes zaten bitmişti. Bitiren de baraj yapan AKP hükümetiydi. Baraj yapmak gibi affedilemez bir günah (!) işleyen devlete yönelik izlenecek yolun adını 15 Temmuz'da, KCK Eşbaşkanı Bese Hozat koydu. "Yeni süreç devrimci halk savaşı sürecidir."
Ardından KCK, DAEŞ'in yaptığı Suruç katliamıyla birlikte, ilan ettiği devrimci halk savaşı için 'sulama barajı'ndan daha büyük bir bahane bulduğunu düşündü ve asker, polis, sivil demeden katletmeye başladı.
Şunu not edelim: Demirtaş, Suruç katliamını ardından yaptığı ilk açıklamada devlete, 'artık Türkiye devleti, IŞİD'e karşı duruşunu net biçimde göstermelidir. İçte ve dışta operasyon yapmalıdır' demişti! Devlet ertesi gün DAEŞ mevzilerini bombaladığında ise, bu sefer aynı HDP, 'AKP, terörle işbirliği algısını dağıtabilmek için IŞİD'le mücadele içindeymiş gibi görünüyor' dedi.