Ege'de savunmak üzere siperlerdeler, mevzi tutmuşlar. Aileler de
mümkün olduğu kadar yakın bir noktada, çadırlarda kamp kurmuşlar.
Annem, kocasının yanında, cephedeki askerlerin gerisinde, karnı
burnunda... Bir gece, doğa doğa, her zamanki gibi bulmuşum sabahın
ikisini, üçünü. Ellerinde fenerler doğum gerçekleşmiş."
Cephe gerisinde, sabaha karşı doğan o küçük bebek Alev Alatlı'ydı.
Kendisinin kâlemle verdiği mücadeleyi, doğum hikâyesinden daha
güzel anlatan bir metafor yoktur sanırım: Şafağı beklerken,
cephedeki bir çadırda, teyakkuzda...
Turkuvaz Kitap'tan ilk iki cildi çıkan ama 6.500 sayfası hazır olan
ve 11 cilt olması planlanan külliyatı, Alev Alatlı'nın sürdürdüğü
Türkiye nöbetindeki şafağı çağırma çabası olarak okuyorum.