Şimdiye dek çok kutuplu dünya düzeni üzerine epey konuşuldu ama
bu düzenin neye benzeyeceğinin fragmanını Ukrayna'da izliyoruz.
Artık sözden öte, baş edilmesi gereken sancılı bir gerçekliktir
karşımızdaki.
Yabancı medyada baktığınızda ya Türkiye'nin şu anki çatışmadan
politik fayda sağlayan ülkelerden birisi olduğunu ya
da Erdoğan'ın NATO ile Rusya arasında seçim yapması
gerekliliğini savunan analizler görüyorsunuz. Bence
illaki bir seçim söz konusu olacaksa, bu Türkiye'nin değil,
NATO'nun ve örgütün "esas patronu" ABD'nin yapması gereken bir
seçimdir.
Çünkü Erdoğan başından beri siyaset sahnesinin alışık olmadığı bir dürüstlük ve netlikle süreçleri yürüttü. Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO'ya alınması, Avrupa Birliği üyeliğini destekledi. Kırım'ın ilhakına çoğu AB üyesi susarken, sesini yükseltti. AB üyeliği için mülteci anlaşması dahil yükümlülüklerini yerine getirdi. Patriot'ları satın alıp NATO sistemi içinde kalmaya çalıştı.
Ancak 15 Temmuz darbesi sonrası güvenlik riskleri artan bir Türkiye'nin ne AB'nin ne de NATO'nun kapris ve oyalamalarına katlanma lüksü yoktu. Türkiye, bu iki kurumun görmeye alışık olduğu bir "uydu devlet" değil artık ve kabullenmeleri en zor olan kısım da bu... Kaldı ki silah alımı konusundaki her alanda Türkiye'ye adı konmamış bir ambargo uygulayan ABD'nin bize nutuk çekme hakkı var mı?
Türkiye'nin itirazlarına rağmen Patriot'ları Ağustos 2015'te
topraklarımızdan çeken ve sonra da satmayı redden ABD'nin S-400
alımına karşı çıkması katlanılamayacak kaprislerden birisiydi. F-35
projesinden çıkarıp 1.4 milyar dolarımızı da hiç etmeye kalktılar.
Telafi olarak F-16 alımı masaya kondu; onda da hâlâ gelişme
yok. Sonra da YPG'ye binlerce tır silah yardımı yapıp,
askeri eğitim ve danışmanlık sundular. Böyle dost varken,
düşmana ne gerek var? Geçiniz.