ABD seçim sonuçlarını konuşmaktan siz de sıkıldınız, ben de
sıkıldım. Ancak herkes tartışmayı bir yanından yansıttığı için
yazmak şart oldu.
Geçtiğimiz günlerde, Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı olacak
Flynn'in 15 Temmuz sırasında yaptığı bir konuşmada darbeyi
destekler mahiyetteki sözleri gündeme geldi. ABD seçimleri
sırasında yayınlanan ve Gülen'i, "Türklerin Bin Ladin'i" şeklinde
tanımlayan yazısıyla 'sevinç yaratan' Flynn'in sözlerine şaşıranlar
oldu. Hâlbuki Flynn aynı yazıda Müslüman Kardeşler'e de 'terörist'
yaftasını yapıştırıp El Kaide ile eşitleyen bir bakışı olduğunu
ifade etmişti. Her İslâmofobik gibi Türkiye'ye ve Erdoğan'a
bakışlarında da 'İslâmcı bir tehlike' görmeleri doğal yani.
Başkan'ın adamları
Trump'ın muhtemelen dış politika stratejisinin bel kemiği olacak
gibi görünen, ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı eski
Direktörü ve emekli Korgeneral Flynn'in son kitabı "Savaş Alanı"na
göre, çoğunlukla Türkiye'nin bölge politikasıyla taban tabana zıt
bir bakış açısı var demek mümkün. Örneğin Trump'ın, Suriye'deki en
büyük sorun olarak DAEŞ'i gören, bunu Rusya ile işbirliği içinde
halletmek gerektiğini söyleyen ve şimdiye kadar Esed için söylediği
en 'kötü' söz ondan hoşlanmadığı olan tavrını Flynn'e borçluyuz.
Ancak bence şu an Türk dış politikasının 'kurucu dışarısı'nı,
desteklediği terör örgütleri ve acımasız yöntemler uygulayarak
sağladığı yayılmacılığı sayesinde İran oluşturuyor. Flynn'in
Türkiye ile uyuştuğu anlaşılan en önemli nokta ise kuşkusuz bu.
Flynn'e göre İran, sadece bölgedeki değil, dünyadaki
istikrarsızlığın en önemli kaynaklarından biri. Hatta Meclis Dış
İlişkiler Komitesi'ndeki sunumunda, İran'ın nükleer programını
durdurmanın en iyi yolunun 'rejim değişikliği' olduğunu
söylemişliği bile var. Ayrıca NATO benzeri bir orduyu Sünni Arap
ülkelerin kurması ve bölgedeki terör konusunda onlarla işbirliği
yapılması gibi öneriler de İslâmofobik olsalar da İran
karşıtlıklarının bunu yenme ihtimali olduğuna işaret ediyor.