UNESCO'nun insanlara, yaşarken verdiği, harika bir uygulama
var.
Değerli, benzersiz sanatçıları "Yaşayan Kültür Mirası" listesine
alıyor UNESCO ve ilan ediyor, Birleşmiş Milletler..
Çok sevgili dostum, ülkemizin Dünya gururu Sıtkı Olçar Ustam,
ölümünden çok az önce bu onuru ülkemize ve insanımıza yaşatırken
öğrenmiştik.
Keşke bizim Kültür Bakanlığı'mızın da benzeri bir uygulaması olsa..
Biz de ulusal değerlerimizi, "Türkiye Yaşayan Kültür Mirası" ilan
edebilsek ve onları yaşarken onurlandırsak..
Ardından tek sütun haber yapacağımıza..
Hafta içinde bir akşam üzere, Les Ottomans'ın loş, tenha ve kliması
ayarlanamadığı için (Müdür öyle söyledi) buz gibi soğuk salonunda,
piyanosunun başında ayakta duran ve dans ederek şarkı söyleyen 95,
(Yazı ile doksan beş) yaşındaki adama, pardon anıta bakarken
düşündüm bunları..
Doğru "Devlet Sanatçısı" diye bir ünvanımız var. Ama ilan
edilenlere bazı önemli avantajlar sağladığı için eş dost "Devlet
Sanatçısı" yapılmaya başlayınca, hele bir sene, zamanın (ismi lazım
değil) Cumhurbaşkanı 65 kişiyi birden Devlet Sanatçısı yapınca
itibarı kalmadı. Yıllardır haber bile olmuyor. Devam ediyor mu, onu
bile bilmiyorum.
Bu yüzden işin, Kültür Bakanlığı'nca ele alınması, UNESCO örneği,
saygın bir seçici kurul oluşturulması ve her yıl bir kaç sanatçının
"Türkiye Yaşayan Kültür Mirası" ilan edilmesi gerek.. Ve de
şart!.
İşte İlham Gencer!.
Pop müziğe "Türkçe"yi sokan, Türk Popu'na Ajda Pekkan dahil, hem de
ne şöhretleri kazandıran adam, İlham Gencer tam 95 yaşında hala
ayakta.. Hala dimdik ve hala piyanosunu çalarak şarkı söylüyor.
95 yaşında bir CD yapmış..
"C'est ecrit dans le ciel!" Bob Azzam'ın bu şarkısı 60'lı yıllarda
tüm dünya gençliğinin, bu arada bizlerin de dilindeyken, İlham
Gencer'in şöhret kaynağı Çatı Kulübü'nde de en çok istenen ve
çalınan parçaydı.
O yıllar "Hafif müzik" demek Batı Müziği demekti. Öyle Batı'ydık
ki, zamanın en ünlü Türk pop şarkıcısı, Türklerin Frank Sinatra'sı
Erol Büyükburç, ilk Türk pop şarkısını yazmış ve okumuştu. Plakta
ve radyoda..
"Little Lucy!." Aynen öyle.. İlk Türk Pop Şarkısı, İngilizce
sözlüydü.
Anlayın ne kadar batıydık.
İşte İlham Gencer, bu duvarı yıktı. Arkadaşı Fecri Ebcioğlu'na
"C'est ecrit dans le ciel"i verdi ve "Buna Türkçe söz yaz"
dedi.
Daha sonra adı ülkenin en ünlü söz yazarlarının başına geçecek
Fecri ağabey de yazdı o sözleri..
"Bak bir varmış bir yokmuş!." Evet.. Nesilden nesile geçerek, bugün
bile ezber söylenen o kilometre taşı şarkı böyle doğdu ve "Türkçe
Sözlü Hafif Müzik" akımını başlattı.
Halk Türkçe sözlere bayılmıştı. Artık her sanatçı Türkçe söylüyor,
Fikret Şenes'ler, Ülkü Aker'ler, Sezen Cumhur'lar, yabancı
şarkılara Türkçe sözler yazıp duruyorlardı.
O zaman bu müziğe, saçma sapan bir isim takıldı.
"Aranjman!" İşte o "Aranjman" akımı ile Erol Büyükburç'un
başlattığı "Pop" birleşti ve sözleri Türkçe olan bestelerimizle
"Türk Pop Müziği" başladı.
İlham Gencer, öyle bir kilometre taşıdır yani..
..Ve de kendi kendisini yetiştirmiş bir anıttır..
Geceyi düzenleyen Dağhan Baydur bir anısını anlattı.
Bugün Üniversite olan yerde o zaman Galatasaray İlkokulu vardı.
Dağhan orada başlamış. Okulun bahçesinde, Boğaz sahilinde oynarken
bir gün, yanından bir adam koşarak geçmiş.. Pattt!.. Denize..
Millet çığlık çığlığa..
"Denize adam düştü.. Yetişin.." Denizdeki adam pata küta,
çırpınıyor..
Aradan yıllar geçmiş. 6 yaşındaki Dağhan büyümüş, müzisyen olmuş.
İlham Ağabeyl'e tanışmış.. Sohbet ediyorlar..
İlham Ağabey "Ben konservatuarda okumadım. Nota bile bilmem..
Annemin evde bir piyanosu vardı, onu seyrederek, o piyanoda
çalışarak çalmayı ve söylemeyi öğrendim. Ben hemen her şeyi kendim
öğrendim" demiş.. Örnek de vermiş..
"Yüzme bilmiyordum. Bir gün Boğaz kenarında kendimi kaldırıp 'pat'
diye denize attım, öyle öğrendim" deyince Dağhan şaşkınlıkla
haykırmış..
"Ağbi demek o sendin!. Ben de ordaydım o sabah.. Gördüm seni
çırpınırken.." Tam 18 dilde, binlerce şarkıyı ezberden çalıp
söyleyen bir adamdan söz ediyoruz.
95 yaşında ve onu Türkiye'ye tanıtan şarkısı "Bak bir varmış bir
yokmuş"u ilk defa orijinal, Fransızca sözleriyle plak yapmış.
Dağhan da bir tanıtım gecesi düzenlemiş..
İşte o tenha salon.. Benden başka gazeteci var mı?.
Yok!.
Başta Ajda, hepsini elinden tutup şöhret yaptığı, Nükhet'in
Sezen'ine "Türkçe söyleyerek "Devleşenler"den biri var mı?.
Yok!.
Ertesi gün gazetelere baktım..
Mikanos'ta güneşlenen ikoncanlara yaz başından beri sayfalar, ekler
ayıran gazetelere..
Bir ikisinde minnacık bir resimle, şişirme bir haber.. Hepsi
o..
Aldırma İlham Ağabey..
Bu ülkede, sanatçının, sporcunun kaderi bu.. Zirvedeyken ölmezsen,
adını anan çıkmaz..
Senin arkadaşın olmak, benim gururum.
Seni 1960'lardan beri radyo ve plaklarda, 80'lerden sonra da,
canlı, piyanonun hemen yanı başında dinlemek de mutluluğum
oldu.
95 yaşında dimdik ve dans ederek şarkı söylerken görmek de moralim,
umudum..
Sen 95'te böyle gençsen, ben 80'de daha "Çocuğum" demektir.
Teşekkürler İlham Ağabey!.
Ülkeme, gençlerime, bana İlham olduğun, imkansızlıklar içinde tek
başına yarattıklarınla umut, heyecan, azim ve kendine güven
verdiğin için, teşekkürler!.
100'üncü yaşında gene piyanonun başında buluşmak dileğiyle..