Hafta sonum Zeki Alasya ile geçti.. Hayır, Levent Camisi'nde yapılan Cenaze Kokteyline katılmadım. Daha önce de yazdım. Bir dosta veda, bir sevdiğinize, son kutsal görev olmaktan çoktan çıkan, görmek ve görülmek isteyenlerin şovuna dönüşen, hele o kahrolası televizyon yayınlarında boy gösterebilmek için, erkenden gelip yer kapma oyunlarına kadar düşen cenaze törenlerini artık kendi içimde yapıyorum, kendi kendime..
Hafta sonum nasıl Zeki Alasya ile geçti, o zaman?.
Baktığım tüm televizyonlar ve gazeteler Zeki ile doluydu da ondan..
Unutulmaz anlar, anılar yakaladım onlarda..
Mesela..
Halit Ağabey, pirimiz, üstadımız, vaz geçilmezimiz sevgili Halit Kıvanç, NTV'de bir söyleşi yapmış, yıllar evvel Zeki'yle.. Bir mini bölüm yayınladılar. Çok iyi bir Fenerli olan Zeki bir anısını nakletti. Fener'in antrenmanlarını bile kaçırmazmış, 10 yaşında.. O zaman Fener Stadı, stad değil.. Saha.. Kenarında bir ahşap tribün var, hepsi o.. Zeki de gitmiş maça.. Kalenin arkasında ayakta seyrediyor.. Niye.. Fener'in o zamanki kalecisi Selahattin Ünlü'nün hayranı.. Ona yakın olmak için. Çocuk aklı ile deli oluyor Selahattin'e.. Maç bitmiş.. Cebinden bir kağıt parçası çıkarmış, uzatmış Selahattin'e "Şunu imzalar mısınız" diye.. "Olmaz" demiş, Selahattin.. "Ellerim çamurlu.."
Yıkmış on yaşındaki hayranın tüm hayallerini..