Alkışla ilgili iki sorunum var öteden beri.. Birincisi.. Seyirciyi alkışa davet eden sunucular.. Adam salondan ne kadar fazla alkış yükseltirse, o kadar başarılı olacağını sanıyor. Bol alkış için önce sunduğu kişiyi yağlamaya başlıyor.. Hayatımda ilk defa gördüğüm, duyduğum birini, ünlü ve deneyimli sunucumuz öyle anlattı ki geçenlerde.. "Yahu şimdi mezarından kalkıp Frank Sinatra gelse, onu nasıl sunacak acaba" dedim. Bizim sunucu pireyi deve yapan yıkama yağlama bittikten sonra bağırdı.. "Şimdi kocaman bir alkış istiyorum.." Öyle alkışın on paralık kıymeti harbiyesi var mı?. Sen gerektiği kadar ve hak ettiği sözlerle sunarsın. Seyirci kimi, ne kadar, ne şiddette alkışlayacağını bilir. İki binli yılların başlarında senelerce TRT ve HaberTurk'te üçer saat süren canlı TelePazar yayınları yaptık. Ali Kocatepe sundu hepsini.. TRT'de Nehir Erdoğan'la.. HaberTurk'te Pelin Sönmez'le.. "Alkışlarınızla.." demeleri dahi yasaktı.. İsmi söylerlerdi. Gerisi seyircinin takdiri.. Onca programda "Alkış" lafını duyan olmadı.. Ama onca programda "Alkış" hiç eksik olmadı.. Ve onlar değerli alkışlardı. Davetle değil, içten gelenlerdi çünkü..