Nasıl bir coşku içinde haykırıyordu Leyla, podyumda sınıf
arkadaşlarıyla..
"Atam sen rahat uyu!.
Bekçisiyiz Cumhuriyet'in.." "Sen rahat uyu" derken işaret parmağını
ileriye uzatıyordu Leylüş. Arkadaşlarıyla, okulun o çok şirin, çok
anlamlı, Atatürk Köşesi'ni gösteriyorlardı, hep birden..
Ankara Koleji öğrencileri, Atatürk'e birer mektup yazıp zarfa
koymuşlardı. O zarflar asılıydı, işaret ettikleri köşede..
"Bekçisiyiz Cumhuriyet'in" derken de, kaşlarının üzerine koydukları
ellerini siper yapıp, başlarını iki yana döndürerek etrafı
tarıyorlardı ana okulu öğrencileri, etrafı dikkatle
gözleyerek..
Koşup kucaklamamak için Leylüşümü kendimi nasıl tuttum,
bilemiyorum..
"10 Kasım'da Ankara'da olacağım" demiştim, sevgili yeğenim Ömer
(Gogen), kızı, ailenin gözbebeği küçük Leylüşümüzün, 29 Ekim
Törenlerindeki resimlerini yollayınca..
Leyla'nın hayatındaki ilk töreni bu ve ben orda değilim..
Niye?.
"10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü"nü kaçırmayacağım" dedim..
Cumadan Ercan'la düştük yollara..
Ömer "Sabah 6.5'ta kalkıyoruz. Hafif bir atıştırma, sonra Ankara
Koleji'ne gideceğiz" dedi.
8.5'ta orda olması gerekiyormuş Leylüş'ün..
O saatte uyanmadığım yıllar var.. Kargalar kahvaltı etmeden
kalkışlardan nefret ederim.
Yaso bilir, bütün gezilerimi insancıl saatlerde kalkan uçaklara
göre ayarlardı. Hatta, uçak, davetlerde yollanan programa bakar,
hareket için daha güneş doğmadan hava alanında bulunmak gerekiyorsa
bana sormadan "Hıncal Bey gelemiyor, teşekkür ediyor" derdi.
2002'de "Bundan böyle beni değil, genç gazetecileri davet edin.
Bizler çok gezdik, çok gördük.
Artık onlar görsünler" diye yazdım.. Ama sponsorlar, kimi
götürürlerse markalarının köşelerde yer alacağını biliyorlar. Gene
bin yaşındakileri götürmeye devam ettiler.. Neyse..
Sabah 6.5'ta kahvaltımızı ederken pırıl pırıl giyinmiş Leylüş'e
bakıyordum hep.. Nasıl heyecanlıydı..
Gel de Bandırma günlerini, kendi çocukluğunu hatırlama..
Kolej'e geldik.. Kolej benim senelerce köşesinde beklediğim,
okuldan çıkan kızlarla beraber Kızılay'a kadar yürüdüğüm, orada
onlarla piyasa yaptığım Kolej değil artık..
Ankara benim bıraktığım Ankara değil zaten..
Kolej kentin çok dışında bir kampüse taşınmış.. Ama muhteşem bir
kampüs..
Atatürk'ün kurulmasına öncülük ettiği "Bozkırda yeşil bir yuva"
şimdi, Los Angeles'ta 1984 Olimpiyatlarından görüp nasıl bir
kıskançlıkla hayran olduğum o ünlü UCLA Kampüsü'ne taş çıkartan bir
yerleşke olmuş.. Ana Okulu'ndan Liseye tüm okullar ve tüm ek
tesisler bir arada, devasa bir yeşil yuva şimdi..
Bu kampüsü, baştan aşağı gezmek, dolaşmak isterim.. Ülkemin, Atamın
gurur okulunu adım adım görmeliyim.. Baharda İnşallah!. 23 Nisan
haftası olabilir.
Bu defa bir "Kolej Yolu"nu görebildik. Uzun, upuzun bir bina.. Bir
ucundan girdik, koridora..
Kolej Yolu burasıymış. İki yanında sınıflar.. Öbür ucundan çıkıp
Tören alanına geldik..
Velilere ayrılmış bölümde yerimizi aldık.
Karşımızda bir minik tribün.. Arka sıralar büyükler.
En önde, hayatlarının ilk törenlerine katılan Ana Okulu son
sınıflar.. Yani bizimkiler..
Saat 9'u 5 geçe, siren sesleriyle başladı, tören.. İtiraf ederim,
Leyla'yı ve onun heyecanını izlemekten törene kendimi pek
kaptıramadım..
Konuşmalar.. Şiirler.. Sonra önde öğrenciler, arkada biz veliler,
yeniden Kolej Yolu'na dönüş ve o yolun ortasında, önce büyükler,
sonra küçükler korolarından, güne uygun şarkı, türkü ve
marşlar..
Atatürk'ü yaşamak.. Leylüş'ün coşku ve heyecanını yaşamak.. Kendi
çocukluğumu, kendi 10 Kasımlarımı yeniden yaşamak..
Nasıl bir duygu seliydi..
Teşekkürler Atam.. Bin kere, Milyon kere teşekkür..
Bu Leyla, bu okul, bu Ankara senin eserin!.
Saygıyla, sevgiyle..
Ama neşeyle.. Coşkuyla..
Atam, sen rahat uyu..
Cumhuriyet'in bekçileri var!.