Pırıl pırıl bir Ankara öğleden sonrası.. Divanda oturuyorum..
İki buçuk yaşındaki küçük yeğenim, Serpil'in torunu Leyla önümde
oynuyor.. Benimle oynasın istedim, ilgisini çekmek için numara
yaptım.. Başımı divanın yastığına dayadım. Gözlerimi kapar gibi
yaptım.. Hafif gürültü horlamayla tilki uykusu durumundayım. Milim
aralık gözlerimle de minik yeğeni kolluyorum, ne yapacak diye..
Horlama sesini duyunca bana baktı.. Uyuduğumu gördü. Oyununu
bıraktı.. Bana doğru geldi, divana tırmandı.. Uzandı, yanağımdan
öptü!..
Yaşım 76.. Hayatımda bu kadar güzel öpüldüğümü hatırlamıyorum..
Hayatımda bu kadar güzel uyandırıldığımı da..
Oyuna çevirdik Leyla'yla.. O iniyor, oyuna dönüyor, ben
horluyorum.. Gelip gene öperek uyandırıyor..
Ertesi gün öğleden sonra arabayla yola çıkıp İstanbul'a döndük..
Sağsalim vardığımızı haber vermek için beni üç gündür misafir eden
yeğen Ömer'i, ipadimden görüntülü aradım.. Ömer beni görünce kızına
seslendi..
"Bak Leyla, dayı arıyor?.."
Leyla ipad'e gelirken, ben oyunumuzu oynamaya karar verdim.
Gözlerimi kapar gibi yapıp, horlamaya başladım.. Leyla babasının
ipadine yaklaştı, yaklaştı ve ordaki görüntüden yanağımı öptü..
Şimdi size bir soru?.
Bundan daha güzel bir mutluluk tarifi yapabilir misiniz?.
İnsanın ailesi olmasından daha güzel bir şey yok.. O ailenin
tüm bireyleri eğer birbirlerine böyle bir sevgi bağı ile
bağlanmışlarsa, sahip oldukları hazineyi Ali Baba'nın 40 değil, 40
bin haramisi toplayamaz..
Ankara'da üç günüm geçen hafta, cuma, cumartesi ve pazar bu
hazinenin içinde geçti işte..
Anlatacağım tabii..