Babam atalarının Kafkasya'dan gelmiş olması ile övünürdü
hep.
Evimizde, subay babam nereye tayin olursa olsun, birlikte
götürdüğümüz iki simge vardı, Kafkasya'dan atalardan gelme.
Birisi, üzerinde gerçek ödül mühürler bulunan Çerkez Semaveri ki
şimdi benim salonumu süslüyor. Öteki de üzeri elle yapılmış, oyma
ve gümüş işlemelerle süslü av tüfeği. Bakmaya kıyamayacağınız
güzellikte bir Kafkas çiftesi.
Savaş sonrası yıllarda, kaç kez anlattım sizlere, radyo bile yoktu
doğru dürüst. Günde iki saat deneme yayını yapan ve parazitten zor
dinlenen bir postane radyosu dışında, sinema minema hak getire.
Babamın bir tek özel keyfi vardı.
Av.
Cumartesi geceleri, sobanın başına toplanırdık. Kestaneler yarılır,
sobanın üzerine dizilirdi.
Babam av tüfeğini ve av takımlarını çıkarırdı.
Önce tüfeği özene bezene siler, temizler, yağlar, kenara koyardı.
Sonra fişek hazırlamaya başlardık.
İrili ufaklı bir yığın aleti vardı babamın fişek yapmak için.
Karton silindirleri alır, altına kapsülü basar, içine barutu
sıkıştırır, onun önüne saçmaları yerleştirir, kapatırdı. Ağbimle
ben yardım ederdik babama. Kendimizi çok ama çok önemseyerek.
Hazırlanan fişekler, beline bağladığı fişekliğe dizilirdi
rengarenk.