İçimden hiç ama hiç gelmeden yazıyorum bu satırları.. Her nokta
koyuşumdan sonra da kafamı kaldırıp karşımdaki ekrana bakıyorum..
Ekranda dumanlar..
Ekranda itfaiye.. Ekranda yangın..
Kahrolarak.. Üzüntüyle.. En çok da öfkeyle bakıyorum..
Beynimin içinde de Nurhan Damcıoğlu'nun kantosu dolanıyor.
1970 ve 80'li yılların unutulmaz yıldızlarından Nurhan Damcıoğlu
eski Ramazan Geceleri'nin hele de Direklerarası'nın en ünlü
kantolarını söylerdi, İzmir Fuar Gecelerinde..
Herkes bayılır, eşlik ederdi..
"Yangın var" kantosu en ünlüsüydü..
"Yangın var!.. Yangın var" diye çığlıkla başlar, Nurhan o sese
sorardı..
"Bekçi Baba!. Bekçi Baba!.. Yangın nerde?." Sonra gene kendi cevap
verirdi..
"Nurhan Damcıoğlu'nun kalbinde.." Sonra da tangoya girerdi.
Nurhan'ın kalbindeki yangın simgesel tabii..
Ama karşımda yükselen dumanlara bakarken, ben acı acı
düşünüyorum..
"Şu anda kaç kişinin kalbinde yangın var?.
Kaç ailenin canı yanıyor?." Yangını ara ara, tepeden İnsansız Hava
Araçları (İHA) ile çekilen görüntülerden izliyoruz.
Kocaman bir fabrika.. İplik fabrikası..
Yün, pamuk zaten yanıcı.. Bir de naylon iplikler var. Naylon petrol
demek.. Saatlerdir devam ediyor yangın.. Sekizde kalkınca
televizyonu açmıştım.. Tavan çökmüştü. Kim bilir kaç saat olmuş
başlayalı.. Şu anda on buçuk.. 2.5 saat daha geçmiş..
İstanbul Valisi'nin açıklaması düştü ekrana..
Vay anasını.. İstanbul'da vali varmış demek..
Felaketten felakete açıklama için ortaya çıkıyor..
Aman hiç görünmesin, razıyız. Yeter ki felaket yaşamayalım, bu
tellal da ortaya çıkmasın.
"Yangın kısmen kontrol altına alındı.." Bu "Yangının yayılma
tehlikesi kısmen önlendi" anlamına geliyor.. Yoksa içerdeki o iplik
ve maddeleri bitmeden o yangın bitmez..
Niye?.
Görüyorum.. Harika, en modern İtfaiye arabalarımız var.. Ama o
arabaların vızır vızır gidip geleceği yol yok. Daracık yol.. İki
yanlı otopark..
Kalmış tek şerit. Bir itfaiye aracı giriyor.. Suyunu fışkırtıyor.
Bitince geri geri çekiliyor, çıkıyor ki, yeni araç girsin.. Bu da
artık ben diyeyim beş, siz deyin 10 dakika sürüyor. Suyu kesince
oradaki yangın yeniden alevleniyor..
İHA'lardan görüntülere bakıyorum.
Davutpaşa baştan aşağı iplik ve tekstil fabrikaları bölgesi.. Yan
yana.. Yan yana onlarca fabrika.. Nerdeyse çatılar birbirine
değecek..
Peki, iplik gibi yanıcı bir ham maddeyi depolayan bu bitişik nizam
fabrikalara "Açış İzni/ Yani Küşat Ruhsatı" nı kim, nasıl
vermiş?.
İzni belediye verir.. İlk baktığı da "İtfaiye Raporu"dur. İtfaiye
Uzmanları gelir inceler "Burada bu iş yeri olur" derler.. Öyle
detaylıdır ki, İtfaiye incelemesi!.
Peki bu yan yana iplik fabrikalarına hangi itfaiye "Olur" diye
rapor vermiş?.
Bu daracık yollara, yan yana, yığınla iplik fabrikasına ruhsat
veren belediye hangisi?.
Yangın genişlese maazallah ne olurdu?.
Vali açıklama yapıyor, alt yazıda.. Canlı yayında değil.. İlçe ve
Anakent Belediye Başkanları'nın cisimleri değil, isimleri bile yok
ortada..
Yığınla kalp yanarken, o kalplere bir nebze teselli olacak kimse
görüntüde yok..
Klimalı odalarında oturuyorlar, püfür püfür.. Kalpler vayır cayır
yanarken..
Ben o kalpleri düşünüyorum..
Hüzünle.. Ama daha çok öfkeyle..
Mal sahibi de üzülmüştür mutlak.. Ama onun fabrikası ve malları
nasılsa sigortalıdır.. Ziyanı büyük ölçüde karşılanır. Bankada üç
beş kuruşu da vardır herhalde.. Aç kalmaz..
Ama ya aldığı yevmiye ile evinde o akşamın fasulyesini kaynatan
işçi?.
Onlar hatta sigortalı mı acaba?. Şüpheliyim..
Tekstil kadar yasak işçi çalıştıran sektör yok.. Bir zamanlar böyle
işlerin peşine düşen bir televizyoncu vardı. Uğur Dündar.. Hem de
TRT'de yapardı bu işleri.. Çocukların bile ne ölümcül koşullarda
çalıştırıldıklarını göstermişti..
Şimdi durum ne acaba?.
Nerdeyse boğaz tokluğuna çalışan, vergisiz, sigortasız kaçak işçi,
hele de Suriyeliler var.. İnsanoğlu aç kalınca, ne koşullarda
çalışmayı kabul eder, hep biliyoruz..
Peki bu fabrikalar, Çalışma, Maliye Müfettişleri tarafından
izleniyor mu?.
O yanan fabrikada varsa eğer kaçak işçi, onların, hem de Bayram
Arefesinde hallerini bir düşünün..
Onlar gündelik yaşayan, "Umutları bile olmayan" insanlar..
Kendinizi onların yerine koyun.. Koymayı deneyin de, ondan sonra,
kahrolmayın, üzülmeyin, öfkelenmeyin bakalım!.
Bekçi Baba!.. Bekçi Baba!.. Yangın nerde?.