Bembeyaz çıktı, HaberTürk'ün son sayısı, perşembe günü..
Kapkaranın rengiydi o bembeyaz ama benim içimdeki karanlığı
boyamaya yetmedi..
O gazeteyi hem de nasıl bir özen ve emekle kuran Fatih Altaylı
kardeşim, o beyazlığın tam göbeğinde "HaberTürk Gazetesinden
okurlarına hatıralarla dolu bir veda.." yazmasına, hemen tüm
servisler ve tüm yazarlar "Veda" sayfaları hazırlamaları ve
yazmalarına rağmen, kendi kurduğu gazeteye son defa köşe açan Fatih
Altaylı kardeşim, son kez ne zaman adam olacağımızı da şöyle tarif
etti.
"'Son' değil, 'Başlangıç' dediğimiz zaman!."
O senin dediğin züğürt tesellisi Fatih!.
Tabii, senin, benim, onun, hepimiz, bireyler için başlangıçtır
felaketler bile.. Yeni bir hayata başlayacağız, iyi ya da
kötü..
Gazeteciliğe başladığım Ankara Yeni Gün Gazetesi'nin başlığının
hemen yanındaki kutuda şöyle yazardı aynen..
"Her sabah dünya yeniden kurulur.. Her yeni gün, taze bir
başlangıçtır.." The New York Times'ın Türkiye muhabiriydi M. Ali
Ağabey.. Kışlalı.. Genel Yayın Müdürümüz. Bu lafı o gazetenin
logosundan derlemişti.
Tabii her sabah dünya yeniden kuruluyor.
Tabii her sabah taze bir başlangıç.. Tartışmak gereksiz.
Ama giden gün, birlikte götürdüklerini de getirmiyor, Fatih..
HaberTürk'süz medya eski medya mı, şimdi!.
Peki söylesene bana, güya internet ortamında devam edecekmiş gazete
ya.. Eder. O dediğin gazeteyi, sen, ben oturup ikimiz, iki kişi
yaparız.
Söyle Fatih.. Kaç kişi işsiz kaldı, o bembeyaz boyalı
karagünde?.
Ya "Basın" mesleğinde, hem de ne deneyimli kaç bin işsiz var
Fatih?.
Gizli işsizleri sormuyorum ha..
İşsiz kalanların kaçının yarın bir başka gazetede iş bulma
imkanları var?.
HaberTürk de kapanırsa, bundan böyle hangi sermaye sahibi gazete
çıkarmaya, hem de HaberTürk gibi bir gazete çıkarmayı aklından
geçirir?.
Yeni bir "Başlangıç" için, yeni Ümitler gerek Fatih!
Sende ümit var mı, söyle bakalım..
"Efendim İnternette devam edecekmiş", HaberTürk..
"Radikal" de devam ediyor değil mi, Fatih!. Mehmet Yılmaz'ın
kurduğu o okumakla bitiremediğim gazete de devam ediyor değil mi?.
Öyle söz vermişlerdi de..
Kaldı ki, iş İnternette ise, gazete lazım mı?.
Açarsın bir Fatih Altaylı blogu, istediğini, hem de istediğin kadar
yazarsın. İster över, ister söversin.. Al sana en özgür köşe..
Niye olmuyor peki Fatih?. Niye bu kadar meslektaşımız işsiz?.
HaberTürk için, kendi ellerinle kurduğun için HaberTürk için "En
güzel rüyaydı" demişsin Fatih!.
Bugün o rüyadan uyandık yani Fatih!. Uyandık da ne görüyoruz
şimdi..
Kapkara bir kâbus!.
Büyük Usta Müşfik Kenter'in bir sözü ile bitiriyor HaberTürk'ü..
"Önce insan olun, birbirinizi sevin çocuklar.
Sizi sevmek kurtaracak!." O tozlu sahnenin ışıkları söndü Fatih.. Ben de Münir Özkul'u hatırladım, Ece'yi okurken...
Haldun Taner'in, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyunundaki Münir Özkul'u ve onun meşhur Fasulyaciyan Tiradını..
"Zaten aktör dediğin nedir ki?
Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız.
Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz.
Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar.
Çünkü Satenik'in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş'la Virginia'nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır.
İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.
Artık kendimiz yoğuz.
Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır...
Perde!"
Yazar dediğinin, yani senin ve arkadaşlarının satırları, sözcükleri o boş binanın köşelerine takılı kalacak.
Yarın o boş binayı mesela otel yapmak için yıkmağa gelecek iş makineleri çalışmaya başlayana kadar..
Harıl harıl!.. Hırıl hırıl!.