eçen hafta içinde Türkiye bir yayıncılık skandalı yaşadı.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım iki gün süren anonslardan sonra
NTV ve NTVSpor ortak yayınına çıkarak, her zamanki gündem
değiştirme taktiği içinde önüne gelene çok ağır sözlerle saldırdı.
Konuşmayı yöneten Oğuz Haksever, pek çoklarına göre çanak
sorularla, Aziz Yıldırım'a alet oldu.
Konuşma ertesi gün medyada manşetlerde yer aldı. Ağır şekilde
suçlanan kulüp başkanları o gün cevap verdiler. Ama bu cevaplar
ayni gazetelerde küçük küçük yayınlandı.
Ben Sabah Gazetesinde Aziz Yıldırım'ın "Kin, nefret ve düşmanlık
tohumları atarak 6222 sayılı Sporda Şiddeti Önleme Yasası'nı ihlal
ettiğini" yazdım ve Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırdım.
"Deplasman Yasağı"nın kaldırılması gündemde iken Aziz Yıldırım'ın
olayları tahrik eden sözleri, Türkiye'nin siyasal yelpazesinde iki
kutupta yer alan iki gazeteyi belki de ilk defa birleştirdi.
Sözcü'de Aziz Yıldırım'ın ağır şekilde itham ettiği 2006 Denizli-
Fenerbahçe maçının hakemi Selçuk Dereli, Milli Gazete'de de Kemal
Belgin, yayıncı kuruluşu ağır şekilde suçlayan yazılar
yazdılar..
Bu yazılardaki soruların hem Yayıncı Kuruluş, hem de Aziz Yıldırım
tarafından yanıtlanması gerekirken, iki taraf da bugüne dek
sustu.
Oysa ortada bir yayıncılık skandalı vardı. Örtbas edilemezdi.
Bu sorulara mutlak yanıt verilmeliydi.
Bu yüzden iki yazının da ilgili bölümlerini köşeme aldım.
"İsterse canlı yayına bağlansın, tartışalım" diye meydan okuyan
Aziz Yıldırım'a karşı hemen NTV'yi arayan Selçuk Dereli'nin,
"Bağlandığım reji odası tarafından (Kimlerle neler konuşulduysa bu
arada), 15 dakika bekletildim, sonra da yayına alınmadım" iddiası
vahimdir.