Demokratik Ülkeler Üç Anayasal güçle yönetilirler..
Yasama.. Yürütme..
Yargı.. Bunlara, gene Demokrasi gereği bir güç eklenir..
Medya..
Bu Dördüncü Güce, "Basın" derdik eskiden. "Basmak"tan gelen bu
deyim, teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan radyo, televizyon
ve internet kullanımı ile çok genişleyince "Basın" karşılamaz
oldu.
Uluslararası dilde "Araçlar" anlamına gelen Media/ Medya her türlü
yayın şeklini kapsadığı için, Dördüncü Güç'ün yeni adı oldu.
Şimdi Medya'ya yeni bir bölüm eklendi.
Sosyal Medya..
Twitter, Facebook, İnstagram gibi, icat edenleri milyarder yapan
uygulamalar, giderek yeni bir "Fikir Özgürlüğü Kullanma" alanı
oluşturdu.
Aslında güzel bir şey.. Herkesin, hemen herkesin elinde bulunan cep
telefonları ile fikrini söyleme alanı bulması, Fikir Özgürlüğü'nün
nasıl geniş kullanımına fırsat verdiği için, harika bir şey değil
mi?.
Hıncal Sabah'ta köşesine oturuyor, canı ne isterse söylüyor. Peki
böyle bir şansı olmayan milyonlar?.
İşte şimdi onların da cep telefonları var!.
Harika değil mi?.
Sosyal Medya, Dördüncü Güç'ün bir parçası olmaktan çıktı. Tek başına "Beşinci Güç" haline geldi. Hem de çok etkili bir Beşinci Güç..
Nasıl mı?. Sadece ağustostan örnekler vereyim.. Gazetelerde okudunuz, televizyon haberlerinde dinlediniz..
Kaç kişiyi savcılar dinleyip serbest bıraktılar, hatta dinleme gereği görmeden, emirle karakoldan saldılar.
Haber duyulur duyulmaz, Sosyal Medya'da kıyamet koptu. Ertesi gün baktık, o "Serbest bırakma" kararı alan savcılar, aniden kararlarından döndüler ve bıraktıkları adamları, bu defa tutukladılar.
Bu iyi bir şey mi?.
"Halkın sesi, hakkın sesidir" dersek, çok güzel tabii..
Ama Yargı'ya güven açısından bakarsak, işin rengi değişir..
"Bunlar nasıl savcılardır?. Bunlara ne kadar güvenilir" soruları ortaya çıkar.
Ben de sorarım. "Tutuklama kararı alan 2. Güç, Yargı mı, yoksa 5. Güç Sosyal Medya mı" diye..
"Peki 4. Güç.. Yani Medya" derseniz ondan da şüphem var artık.. Medyada hem de ne kalemler, "Sosyal Medya Yardakçısı" oldular..
Devamlı takip ediyorlar, Sosyal Medyayı. Bu medya kimi diyelim linç etmiş.. Bu Sosyal Medya yardakçıları, hemen o linçe katılıp kendilerine tiraj edinmeye bakıyorlar.
Örnek..
Hem de ne yazarlar, bir eğlencelik, bir hoşluk olayı kına gecesini Sosyal Medya linç etti diye kaleme sarıldılar ve günlerden beri bu ülkenin en başarılı, en aklı başında sanatçılarından Mert Fırat'ı yerden yere vuruyorlar. Adamın aylardır oynadığı, hem de çok iyi hazırlanmış, çekilmiş, sinemalarda gerçekten zevkle izlediğim reklamlarına bile, bu "Kına Gecesi"nden sonra saldırdılar, iyi mi?.
Mert Fırat gibi biri, bir kapitalist kurum, bir banka reklamında nasıl oynarmış?.
Yahu İdil Fırat gelinimiz, yıllardır sosyetenin içinde.. Yakın arkadaşları da ordan hep. Eee.. Bekarlığa veda ediyor, bir Kına Gecesi yapmış. Yapar. Sana ne?. Bildiği gibi yapar.. İster tahtırevanla gelir, ister deveyle..
Müstakbel eşinin kendisi ve en yakın arkadaşları için planladığı "Veda Gecesi"nden Mert Fırat'a ne?.
"Hayır öyle yapma.. Ezo Gelin gibi köy evinde kına yak" diyecek değil ya!.
Dese o da "Kadına şiddet" olur ya..
Neyse..
Demeliymiş meğer..
Sosyal Medya linççileri öyle istiyor.
Medyadaki yandaşlar da onlardan işaret alıp saldırıyorlar ya.. Artık keyfince yaşam hakkın yok..
Hayatını Sosyal Medyaya göre planlayacaksın Mert..
Hatta sana teklif edilen rolleri bile "Sosyal Medya ve onun yardakçı kalemleri ne der" diye düşünüp öyle kabul ya da reddedeceksin.
Ünlüsün madem senin hayatın bitti Mert.. Bundan böyle Sosyal Medya ve Yardakçılarına göre çizeceksin yolunu..