Geçen hafta sonu, bir haftalık aradan sonra, özlediğimiz(!)
futbola kavuştuk.. Kavuşmaz olaydık.. Nasıl güzel bir hava
vardı İstanbul'da.. Hele de sahil yolları bizi adeta davul
zurna ile çağırırken cumartesi 13.30'da eve kapandık..
Tam 10 maç vardı, üç günde.. Üç büyükler(!)in maçlarını nerdeyse
tam, çakışan ötekileri, ara ara bakarak izledim. Yaklaşık 12
saatten fazla ekran başında kaldım, cuma, cumartesi ve pazar
günleri..
Bana, "Bu izlediklerinden güzel bir şey söyle" dersiniz
diye aklımı yokladım..
Aslında yoklamaya gerek yok. Güzel şey akılda kalır zaten.. Ama ben
zorladığım halde bulamadım..
Gözümün önüne gelenlerin hepsi kötü şeylerdi..
*
En başta da "sahtekarlık!.."
Bütün hızıyla devam ediyor. Bir ülkede bir suç, durmadan
işleniyorsa, kabahat suçluda değil, o suça "engel
olacak" cezalar getirmeyenlerdedir.
İkili mücadelede topu kaybeden adam kendini çığlıklar içinde yere
atıyor. Yerde üç tur dönüyor. Durunca bir eli ile çimleri
dövüyor.
Hakeme yutturdu mu, serbest vuruş kazanıyor takımı.
Masum rakip oyuncu ise kart, hatta ikinci ise kırmızı kart
görüyor.. Bu kaç sezondur böyle..