Gazeteler simsiyah başlıklarla çıkardı. Bütün eğlence yerleri
kapanırdı. İnsanlar, hele de Atatürk'ü hiç yaşamamış bizim gibi
kuşaklar, zoraki matem görünüşüne sokulurduk, her yıl 10
Kasım'da..
Ne o?. Atatürk'ü anıyorduk..
"Hasta Adam'dan, Çağdaş Cumhuriyet çıkaran, Orta Doğu'nun en
saygın, en güçlü devletini kuran adam böyle mi anılmalı" derdim,
daha ilkokul öğrencisi iken.. Herkes derdi aslında ama, kimse
yüksek sesle söylemezdi nedense..
Sonra büyüdük.. Mülkiye'yi bitirdik.
Askerliğimizi yaptık.
Cüneyt Ağbi'nin (Koryürek) Türkiye'de ilk PR ajasında, adını ilk
defa duyduğum PR Müdürü olarak işe başladım.
Cüneyt Ağabey, Fresno Üniversitesi'nde, Reklam, Halkla İlişkiler
(PR o işte/ Public Relations) ve Pazarlama okumuş gelmiş kurmuştu
Ankara'da Delta'yı. İlk gün önüme sekiz cilt İngilizce kitap koydu.
"Bunlar okunacak" diye.. Dört yıllık PR eğitimini bir haftada
yapıp, kolları sıvadım.
Lufthansa, Good Year, Northern Electric gibi dev uluslararasu
şirketler müşterimizdi.
Yerli kurumlar henüz PR'ın farkında değillerdi.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'dı ve Allahın günü halk arasında Cevdet
Sunay fıkraları anlatılırdı. Halkla ilişkileri pek iyi değildi
yani..
Oğul Sunay, Atilla, Cüneyt Ağbinin galiba asker arkadaşıydı.
"Babanla konuş, onun PR'ını gönüllü yapalım" dedi, ona. Ufak ufak
başladık..
Aklıma 10 Kasımlar geldi.