Yasemin, bana yollanan mailleri dosyalamış. Astoria'ya giderken
arabamda onları okuyorum.
Soyadını belirleyemediğim Fatih adlı okurum aynen şöyle
diyor..
"Hollanda da araba sürerken Hıncal abi, süt dökmüş kedi yavruları
gibiyim ama Türkiye'ye izne geldiğimde hiçbir şeyi kafama
takmıyorum. Çünkü biliyorum ki trafik polisi diye bir şey yok.
Polisin gözünün içine baka baka cep telefonuyla konuşuyorum,
İstanbul'da. Bundan ötesi olamaz artık!."
Saat beşe doğru, Astoria'da işim bitti. Kapının önüne çıktım..
Duble park etmiş servis arabaları.. İstanbul'un en ana, anaların da
anası tek caddesi, tek arteri bu, Taksim'den Sarıyer'e uzanan tek
cadde.. Bu cadde kapandı mı İstanbul ölür.. Yolun en sağ şeridi, bu
yüzden "Birinci Derece Acil Deprem Şeridi"dir. Yani bu şeritte
bırakın dubleyi, tek sıra park etmek yasaktır. Geçin. Duraklamak
yasaktır. İndi, bindi yapabilirsiniz o kadar.. Ercan geldi. Duble
parkın arasında arabama güçlükle binerken, tam karşımda park etmiş
trafik motosikletini gördüm. Başında da iki genç polis.. Birinci
Derece Acil Deprem şeridine duble park etmiş servis arabalarının 20
metre ötesinde iki görevli trafik polisi ve onların gözünün içine
baka baka, İstanbul yakasının tek ana arterinin içine eden servis
arabaları..
İşte Fatih'in anlattığı durumun canlı görüntüsü..
Servis şoförlerindeki umursamazlığa bakar mısınız?. Polisin
kendilerini gördüğünü bile bile bu trafik cinayetini işlemekten
çekinmiyorlar. Hem de her gün bir deprem haberiyle dünyanın
sarsıldığı günlerde, tek ana arterde, durmanın bile yasak olduğu
acil deprem şeridine duble park edip, trafiği
kilitliyorlar.