Televizyon başlayınca yıllar önce "Gazetecilik ölecek" kehanetleri başlamıştı. Öyle ya, habere anında canlı yayınla ulaşan bir görüntülü medya varken, ertesi sabahı kim niye beklesindi ki?.
Bizi gazeteci yapan M. Ali Ağabey (Kışlalı) o zaman The New York
Times'ın (NYT) Türkiye muhabiriydi. Genel Yayın Müdürleri'nin tüm
muhabirleri davet ettiği bir toplantısını anlattı.
Kocaman salonun ucunda duran televizyonu göstermişti, Genel Yayın
Müdürü.. "Haber orda" demişti.. "Seyircinin orda gördüğü filmin
fragmanı gibi. Merak uyandıracak, tahrik edecek. Biz ertesi gün, o
haberin hikâyesini yazacağız, yorumunu yapacağız, röportajlarını
vereceğiz. İşimiz meraklanan okuru tatmin etmek olacak.."
Ne kadar haklı olduğunu yıllar gösterdi. Hem de kurulan onca haber
kanalına rağmen, yazılı basın satmaya, hatta satışını arttırmaya
devam etti.
Sonra internet girdi hayatımıza..
"Bu defa işi kesin bitti, yazılı basının" dediler..
Bitti mi peki?.
Pazar günkü Milliyet'te tüm yazılarını merak ve keyifle okuduğum
Çağdaş Ertuna "Gazetecilik öldü diyenlere" başlıklı bir yazı
yazdı.. "Yazılı basın öldü diyenlere" idi, kast ettiği..
Son bölümde o da NYT'den örnek vermiş..