Magazin aleminde, bizde pek olmasa da, dünyaca tanınan iki büyük
foto muhabiri vardır.. (..dı demek daha doğru).
Birincisi İtalyan Paparozzo.. Bugün bir meslek dalına adını veren
Paparazzi lafı onun adından gelmiştir.
İkincisi ise, Amerikalı Bill Cunningham..
Ne var ki, Paparozzo sanal biriydi. Federico Fellini'nin bizim
dansöz Ayşe Nana'yı da dünya çapında üne kavuşturan, efsane La
Dolce Vita filmindeki foto muhabirinin adıydı. Fellini "İtalyancada
insanları ısıran, sokan bir sivrisinek türünün kulakları taciz eden
vızıltısına Paparozzo, denir.. Filmde ünlü kişilerin özel ve mahrem
resimlerini çekmeye meraklı bu foto muhabirine bu yüzden Paparozzo
adını koydum" demişti. Paparazzi, Paparozzo'nun çoğulu.. İngilizler
hemen kaptılar, bu tür fotoğrafçılara Paparazzi dediler. Ordan
Fransa.. Ordan dünya.. Çin, Japonya dahil..
Bill Cunningham ise gerçek.. Geçen hafta, 87 yaşında ve hala
çalışırken öldü.
Gazetesi "The New York Times" haberi "Moda'nın şahidi Bill
Cunningham öldü" diye verdi..
Niye "Şahit?."
Çünkü Cunningham modayı defilelerde, kırmızı halılarda, mankenler
ve ünlüler üzerinde izlemez, sokaktaki insanın nasıl kullandığına
bakardı.
Kendi başına yaşayan bir markaydı ve hemen her New Yorklu onu
tanırdı. Çünkü yıllardan beri, hep bisikletinin üzerinde ve hep
ayni kılıkta dolaşırdı. Bir mavi Fransız işçi ceketi, haki pantolon
ve siyah tenis ayakkabısı.. Kendisi asla moda konusu değildi
çünkü.. Gazeteciliğe benim başladığım yıllarda adam gibi maaş
alınca, kendime hediye ettiğim 35 milimetrelik filmle çalışan
basit, normal objektifli fotoğraf makinesinin ayni de boynuna asılı
dururdu ki, anı yakaladığında hemen deklanşöre basabilsin..
Cunningham poz vererek çekilen resimlerden nefret ederdi.. Bu
yüzden kırmızı halılara gitmezdi. İnsanlara "Şöyle bakın..
Gülümseyin, ışığa dönün" gibi anı öldüren uyarılar yapmazdı.
Onların değil, kendi canının istediği yaşayan anı çekerdi
çünkü..
Kişisel isteklerini kontrol edip, çok basit yaşamak, hayat
tarzıydı. Sinemaya gitmezdi.
Televizyonu yoktu.
Her sabah ayni kafede, bir fincan kahve, sosis, peynir ve
yumurtadan oluşan ve fiyatı bugün 3 doları geçmeyen kahvaltısını
yapardı.
Yıllar yılı telif alarak çalıştı. Dünyanın en ünlü dergilerinin
kadrolarına almak için yaptıkları inanılmaz teklifleri, hep geri
çevirdi.
"Para en ucuz şeydir. En pahalı olan şey, serbestlik ve
özgürlüktür."
Son 30 yılında nerdeyse yerleştiği The New York Times onu kadrosuna
almak istediğinde hep "Hayır" dedi. Sebebini de açıkladı..