1984 Olimpiyatları için Los Angeles'tayız.. Basın merkezine kaydımızı yaptırırken, adam başı 15'er dolar alıp bizi oyunlar boyu sigorta ettiler.. Üçüncü gün mü neydi?. Bursa'dan gelen bir arkadaş var.. (O zaman Anadolu yerel gazeteleri bile taa Amerika'nın öbür ucuna muhabir gönderirlerdi, Olimpiyat için.. Rio'da kaç Türk gazetecisi olacak, parmakla sayın..) Geceyi rahatsız geçirmiş. "Yürü" dedim.. "Adamlar paramızı kesti sigorta yaptı. Bari işe yarasın. Sana iyi bir check up yaptıralım.." Basın Merkezi'nin sağlık odasına gittik. Hemşireye "Dün gece göğsünde bir rahatsızlık hissetmiş" dememle, bizim Bursalıyı sedyeye bağlayıp ambulansa atmaları bir oldu. Doğru hastane.. Ben de yazılarımı yazıp, gönderir göndermez gittim.. Adını verdim, beni odasına yolladılar.. Bir hemşire eşlik edip yol gösteriyor.. "Arkadaşınızın durumu iyi.. Türkçe bilen bir hemşire de bulduk ona, İngilizce bilmiyor diye," dedi.. Odaya girdim, 60-70 yaşlarında bir yaşlı kadın, bizimkinin başında.. Beni görünce "Merhaba" dedi.. "İhtiramatı kadimemizi takyid ederiz.." "Bu ne" dedim içimden.. "Bizim Bursalıya asıl şimdi tercüman lazım.." Sonra öğrendim.. Ailesi 1905'te İstanbul'dan göçmüş bir Ermeni.. Evde Türkçe konuşurlarmış. Konuştukları Türkçe de, 1800-1900'lerin İstanbul Türkçesi işte.. "Eski saygılarımızı tekrar ederiz" falan anlamlarına geliyor.. Akşam üzeri buluştuğumuz Los Angeles Türklerinden Kazım Baba'ya anlattım, gülelim diye..