Geçen hafta da başlamıştık. Tepkiler iyi..
Devam.. Bu defaki yazım 18 Eylül 1993'te yayınlanmış "Garci'ya mektup!." Okuyun.. Gençlere ve çocuklara da okutun.. *** Çocukluğumun ilk yıllarında her sayfasını büyük bir keyifle okuduğum bir dergi yayınlanırdı. Bütün Dünya..
Hayatımın gidişini değiştiren yazılardan biri bu dergide yayınlanmıştı.
Babam okumamı ısrarla istemişti. Yazarı o yılların çok ünlü İtalyan gazeteci ve yazarı Pitigrilli idi. Ondan sonra tiryakisi olmuştum kısa hikayelerinin..
Yıllar, ama yıllar sonra bir tesadüf o yazı yeniden elime geçti..
Garcia'ya Götürülecek Mektup'un günümüzde hatırlanmasın da çok ama çok yarar var. Bu yazıyı sizlere büyük bir mutlulukla sunuyorum.
Sanıyorum benim çocukken yaptığım hatayı yapmaz, kesip saklarsınız.
Yıllar sonra tesadüfen bulmamak için. *** 1904 Rus- Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde "Garcia'ya Götürülecek Mektup" başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi.
Yazı tesadüfen Çarlık Rusyası'nın Demiryolları Nazırının eline geçti.
Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı.
O sırada Rus- Japon savaşı başladı.
Japonlar esir ettikleri Rus demiryolları mensuplarının hepsinin üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler.
Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının okuyup yanlarında taşımalarını emretti.
Bu yazı, şimdi Birleşik Amerika'da bütün kara ve deniz kuvvetleri mensuplarına ve izcilere verilmektedir. Bu bir gelenek olmuştur. *** Amerika Kurtuluş Savaşı'nın bir safhasında İspanya Sömürge Ordusu'nu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia'nın ordusuna talimat göndermek icabetti.
Cumhurbaşkanı Mc Kinley, General Garcia'ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu.
Başkomutanlık karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu, neredeydi, nasıl gidilirdi, hepsi meçhuldü.
Mektubu götürmeye Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü, tekmilini verdi.
Garcia talimata uyacaktı.
Teğmen Rowan mektubu alınca, "Bu Garcia da kimdir? Nerede bulunuyor? Oraya nasıl gidilir?
Atla mı, trenle mi? Harcırahımı kim verecek? Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner, onu gönderseniz olmaz mıydı? Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım" demedi. *** Benim burada anlatmak istediğim, Teğmen Rowan'ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia'yı bulmasının, hikayesi değildir.
Burada anlatmak istediğim husus, bu adamın kişiliğinin her okula örnek insan modeli olarak tanıtılmasının gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde, Allah'ın her günü milyonlarca yöneticinin Garcia'ya gönderecek mektubu vardır.
Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler sadece bir dizi teoriler değildir. Kendilerinden istenen vazifeleri kendi iradeleri ile sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır.
Bugün en çok muhtaç olduğumuz budur.
Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, toplumları ve örgütleri felç eder. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilenmesi için zaman yoktur.
Yeniden eğitim yapmak gerekir. Öte yandan hizmet devamlı akmaktadır ve sürekli işlerlik içinde olmak zorundadır.
Çarkın hiçbir dişi kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya yetkili değildir.
Bu takdirde hizmet durur.
Bir defasında her yönetici gibi öylesine meşgul iken odama giren bir memur bana:
"Efendim, siz birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini bir derece terfi ettirdiniz.. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok öğrenimimiz de aynı.
O benden daha yakışıklı da değil.
Böyle olduğu halde beni hâlâ terfi ettirmiyorsunuz" dedi.
Ben, dalgınlık halinde mırıldandım.
- "Sokakta gürültü var.
Duyuyor musunuz? Nedir acaba?" - "Gidip sorayım efendim" diye memur can sıkıntısı ile cevap verdi.
Biraz sonra döndü.
- "Bir kamyonmuş efendim..."
- "Yükü neymiş" diye sordum.
- "Gidip bakayım efendim..." Biraz sonra döndü.
- "Yükü bir sürü çuval efendim."
- "Çuvallarda ne varmış?"
- "Gidip bakayım efendim." Biraz sonra döndü.
-"Çuvallarda çimento varmış efendim..."
- "Nereye gidiyormuş bu kamyon?"
- "Gidip bakayım efendim." Biraz sonra dönüp cevap verdi.
- "Falanca inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim..."
"-Çok güzel" dedim. "Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı." Çağırdı. İkisi geldiler. Ben bu defa yeni gelene mırıldandım:
- "Sokakta bir takım gürültüler oluyor nedir acaba?" - "Gidip bakayım efendim." Döndüğü zaman şöyle cevap verdi.
- "Kırk çuval Portland Çimentosu yüklü araba. Çimentoların menşei New Orleans. Falanca inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş.
Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvallarını istasyondan almış.
Çuvallardan biri yarı yolda patladığı için şimdi bunun yerini değiştirmeye çalışıyorlar." Bu iki örnekten bir takım sonuçlar çıkarmak için bir takım yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Dünyayı dolduran özel müesseselerle, resmi dairelerdeki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğrenim döneminden sonra bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten meşru olmayan bir iş yapmış olmuyorlar mı?
Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmesi kahve içmek, vergi yolu ile kendilerini besleyen halkı hırpalamak, sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karmakarışık etmek, baştan savmak istedikleri bir müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak, masadan masaya yollayarak "Bugün git yarın gel" teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı arşivin küflü derinliklerine gömmek.
Ay sonunda alacakları paraya karşılık gördükleri iş bu ise şayet, hiç zahmet buyurmasınlar. Millet parası onlara helal olmayacaktır.
Clemenceau'nun meşhur sözü ne kadar güzel.
"Bakanlık geç gelenlerle, erken gidenlerin karşılaştığı yerdir" demiş.
Bakanlığı süresince garip vakalara şahit olmuş ki, bir çoğu vecize değerinde laflar etmiş..
1906 yılında bir gün aklına esmiş.
Emrindeki memurların durumunu şöyle bir yakından görmek istemiş. Odalardan birine girmiş, kimse yok.. İkincisine girmiş bomboş.. Üçüncü odada bir memur varmış.. O da uyuyormuş.
Yanında bulunan daire müdürüne dönmüş:
- "Sakın uyandırmayın, yoksa o da çekip gider." İşte böyle!..
Uzun söze ve uzun izaha, benim de sizin de vaktiniz yoktur.
İnsanlığın Garcia'ya mektup götürecek teğmenlere ihtiyacı çoktur.