Genel Yayın Müdürümüz Erdal Şafak, Aydın Şentürk kardeşimin
"Veda" için geldiği gazetenin önünde tabutu başında, hepimiz adına
onu uğurlarken "Git gide artıyor yalnızlığımız" dedi, Tarancı'dan
naklen..
Keşke Erdal, keşke dediğin gibi olsaydı ve yalnızlığımız
artsaydı..
Biz Sabah'ta yıllardan beri yalnızız zaten.. Aydın geldi de üçümüz
beşimiz kapının önünde bir araya gelebildik..
O bir araya gelenlere de baktım..
Tanıdığım on kişi ya vardı, ya yoktu.
İkitelli'deki binadan taşındığımızdan beri, "Sabah Takımı,
Sabahçılar" olmak bitti.. Kimse kimseyi tanımıyor artık.
O bina, dünyanın en mükemmel gazete binasıydı. Gazete binası olsun
diye yapılmıştı.
Çalışma yerlerimiz çok güzeldi, ama o değil asıl.. Boş zamanlar
için yerler vardı, bizi bir araya getiren..
Yemek salonları.. Evet salonlar.. Tertemiz, pırıl pırıl.. Beyti'nin
hazırladığı mis kokulu yemekler.. O yemek masaları, herkesin
herkesle buluşmasını sağlar, gazetenin yarıdan fazlası orda
doğardı.. Manşetler, köşe yazısı konuları o yemek sohbetlerinde
yazılırdı adeta..
Spor salonu.. Kapalı yüzme havuzu.. Bar..
Kafe.. Bunlar hep buluşma, hep dostluklar, arkadaşlıklar,
yakınlıklar kurma yerleriydi.
Muhteşem bahçe ve banklar..
Bunlar hep Sabah Takımı, Sabahçılar olma yerleriydi..
Sonra bir mali kriz başladı. Sonradan hesaplarının çok başka
olduğunu anladığımız bir güya uzman "Krizi atlatmak için bu binayı
satmamız lazım. 100 milyon dolara sahibi var.
Ama boş olması lazım" dedi.. Dinç Bey'i kandırdı.
Binayı 31 Aralık 1999'da tahliye ettik. O sırada yanında yapılan ve
inşaatı yeni tamamlanan muhteşem ATV ek binasının tepesinde "ATV
2000" yazıyordu.
ATV 2000 binası, 2000'e girememişti.
Elimde çantam binanın birkaç basamak dış merdivenlerinden son defa
inerken döndüm geriye baktım ve yanımdakilere "Sonun başlangıcı"
dedim. Dediğimi de yazdım.
O 100 milyon dolara müşterisi hazır binaya hiç alıcı çıkmadı, sonra
haraç mezat kaça gitti bilir misiniz?.
20'de birine.. 6 milyon dolara..
Binayı sattıran adam, en büyük rakibe kaça gitti, onu
bilmiyorum.
Nişantaşı'ndaki binayla başladı, Sabah Takımı'nın çözülmesi.. Orası
bugünkü Sofa Oteli, sadece çalışma alanlarına yeterliydi.
Birbirimizi göremez olduk. Sonra şimdiki binamız Camhan'da
ilişkiler tümden koptu.
Yönetimin ve benim tüm çabalarımıza rağmen kendi isimlerinden
utananlar yaka kartlarını takmamakta direndiler. Adını göğüslerinde
taşırlarsa, damgalı eşeğe dönüyorlarmış..
Dönmediler.. Ama tek buluşma yerimiz asansörlerde sırtlarını
döndüler.
Meslektaş, gazete arkadaşlarına bir "Günaydın.. Merhaba.. İyi
Günler" demeyi, bir gülümsemeyi çok gördüler.
Bir karış asık surat.. İşe öyle başlar, öyle bitirir olduk..
Kapıdan yapayalnız girdik, asansörden yapayalnız çıktık.
Yapayalnız odamıza kapandık.
Yazdık ettik. Sonra gene yapayalnız çıktık gittik..
Bizim yalnızlığımız 2000 yılında başladı Erdal..
Düşünün.. Aydın 1986'da başlamış Sabah'ta.. Benden dört sene
evvel.. 10 yıl, İkitelli binasında buluşmalarımız, sohbetlerimiz,
dertleşme, gülüşmelerimiz oldu.
Taşındık ordan.. 2000 yılından bu yana 18 yıl.. Rastlaşmadık
bile..
Bir yıldır, beynindeki tümörle savaşıyormuş..
Haberim yok iyi mi?. Gazetenin tepe ekibinden, Yurt Haberleri
Müdürü Aydın, en eski Sabahçılar'dan Aydın bir yıldır ölüm kalım
savaşı veriyor, haberim yok..
Sabah gazetede okudum ölüm haberini..
Kapının önüne koştuğumda söylediler, son bir yılını..
Biz Sabah ekibiyiz öyle mi?. Bir Sabahçılar, Sabah Takımıyız öyle
mi?.
Hadi canım sen de..
Aydın gidişi ile yalnızlığımızı arttırmadı, Erdal Müdürüm. Bu taş
binada nasıl yapayalnız yaşadığımızı bir kez daha yüzümüze vurdu,
öyle gitti.
Teşekkürler Aydın!. Giderken bile ne dersler verdin bize.. Pardon
"Bize" değil, alabilenlere!.