Başlığım dün olduğu gibi bugün de tırnak içinde.. Çünkü dünkü
başlığı, Haşmet Babaoğlu'nun enfes bir yazısından
ödünç almıştım. O yazının yayınlandığı cuma günü, benden 3 sayfa
önce üstat Nihat Hatipoğlu'nun sayfasının
manşetinde "Gülümsemek sadakadır" başlığı vardı..
Bu başlık da Hoca'dan ödünç..
1990'da başladığım bu köşede "gülümseme"nin
yarattığı mucizeleri kaç defa yazdım hatırlamıyorum.. Ve de çok
şikâyet ettim..
"Yahu ne gülmeyen milletiz. Sokakta tek başına yürürken gülümseyen
bir yüze rastlayamayız. Hadi etraftaki yabancılar arasında
yürüyenlerin asık suratlı olmasını kabul edelim.. Yahu sabahın
yoğun saatlerinde odasına çıkmak için asansör bekleyen biz Sabah
mensupları, birbirimize tebessüm edip, 'Günaydın'
diyemez miyiz?. Desek ölür müyüz?.
Hayır!. Hemen herkeste bir karış surat..
Asansöre binersiniz. Sizden önceki katta binene
'Merhaba' demezsiniz. 'Günaydın'
demezsiniz.. 'Selamünaleyküm', 'Tanrı'nın
selamı' demektir. Birbirimizden Tanrı'nın selamını...