Nasıl doyulmaz bir manzara.. Nasıl güzel bir hava.. Ve de
kulağımı okşayan doğanın emsalsiz musikisi..
Hani hiç bitmez istersiniz ya.. Öylesi..
Boğaz'ın kenarında bir koru. Yamaç yemyeşil ağaçlarla aşağı
iniyor.. Gölgeler arasından sızan pırıl pırıl bir güneş, yer yer
ışıldatıyor..
Denizin mavisi en güzel yeşillerin arasından görünür.
Doğanın en güzel iki rengi birleşir o zaman.. Yeşil maviye
karışır..
Denizden esen meltem nasıl tatlı bir serinlik veriyor ağustos
sıcağına.. Ve eserken hışırdayan dallar ve yapraklar nasıl bir
musiki yaratıyorlar..
Bir ağacın gölgesine oturdum..
Yusuf'u bekliyorum orda..
Hayatımı değiştiren adamı!..
***
Ankara'da yaşıyorum o yıllar.. Cumhuriyet'e ve Yeni Asır'a telifle
yazılar yazarak üç beş kuruş kazanıyorum..
Allahtan Çankaya'da bir kooperatif evim var. Kira yok da, o üç beş
kuruş idare ediyor..
Yusuf geldi bir gün bize..
Hısım oluruz. Benim eniştenin, eniştesinin kardeşi..
Kilometrelerce gibi gelmesin.. Yusuf öyle can, candan adam ki,
kardeş gibiyiz..
Sade benimle değil, herkesle öyle Yusuf..
Neşe, hayat dolu, dost delisi bir adam..
Herkesi sever, herkes de onu sever..
Gittiği her yere hayat götürür, canlılık verir..
Benim hayli büyük kitaplığa baktı..
Baktı.. Bir raf tamamen Playboy dergilerine ayrılmış.. 15 yıllık
koleksiyon..
"Oooo!." dedi..