Biz çocukken, kırsal kesimde değil sadece, kentlerde de
pikniklerle kutlanılan Hıdırellez günleri vardı.. Kilis'te mesela,
Karataş tepesi eteklerinde yerlere örtüler serilir, mangallar
yakılır, bütün Kilis nerdeyse tüm aileler orda toplanırdı. Kadınlar
bir yandan evden getirdiklerini ortaya koyarken, erkekler mangal
yapar, çiğ köfte yoğururlardı.
Boş alanlarda 7'den 70'e çocuklar oynardık.. Top oynar, ip
atlardık. Nasıl bir eğlence güneş batana dek sürerdi.
Neydi Hıdırellez?.
O yıllar, sene ikiye ayrılır, Maarif takviminde de yazardı.. Hızır
Günleri.. Ve Kasım günleri.. Hızır günleri, Mayıs başında,
Hıdırellez gününde (6 Mayıs) başlar, 31 Ekim'e kadar sürer, 1
Kasım'da da Kasım günleri başlardı. O da altı ay.
Hızır günleri yaz aylarıydı. Kasım günleri ise kış..
Orta Asya'dan kopup gelen gelenekle kutlanırdı Hıdırellez.. Yaz
günlerinin başlangıcı olarak kutlanan gün, dünyada dara düşenlerin
yardımcısı Hızır'la, Denizlerin Hâkimi kabul edilen İlyas'ın
yeryüzünde buluştukları gündü.
Dini bir gün değildi. Çünkü Hıdırellez'e o zaman Kilis'te ayrı
mahalle kuracak kadar yoğun Yahudi, Rum, Ermeni, Süryani
kardeşlerimiz de katılırdı.
Hatta dünyada da, ayni günlerde Afrika'ya dek, Bahar Kutlamaları
yapıldığı ve Baharın Ayinler ve Danslarla kutlandığı biliniyor.
Stravinsky'nin Bahar Ayini adlı eseri böyle bir töreni anlatır..
Her bahar gelişinde seçilen bir bakire kız, ölene dek dans
ettirilirdi, geleneğe göre, o kabile, her kimse artık.. Yaz
günlerinin bu sayede bereketli geçeceğine inanılırdı.
Orta Asya'da, Yaz Günlerinin sona erdiği, bahçeler, bağlar ve
tarlalarda Hasat'ın sona erdiği, doğanın öldüğü kabul edilen Kasım
günlerinin başlangıcında da "Hasat Törenleri" yapmak adetti.
Yani, yazın başını ve sonunu kutlamak, kökeni Orta Asya ulusları
olan bir gelenekti.
Sonra göçlerle dünyaya yayıldı bu gelenekler.. Keltler ve
Galliler'le İngiltere'ye, ordan Amerika'ya gittiler ve götürdüler,
Bahar ve Kış törenlerini..
Hıristiyanlık dininin kurucu ve yayıcıları, yerli halka dinlerini
kabul ettirmek için onların pagan kutlamaları ve ayinlerini, kendi
dinlerine aktardılar.
Mesela bir Papa, Hasat Bayramı'nı Hıristiyan Azizleri'ni ve halkın
yeni kaybettiklerinin ruhlarını anma günü anlamına Halloween'e
çevirdi.
Zamanla iş "Ölüler Günü"ne döndü. Bizim Şeker Bayramı'ndan örnek
alınarak, çocukların komşu komşu dolaşıp şeker ve kek topladıkları
bir gün oluştu. Çocukları garip, çeşitli kılık ve makyajlarla
eğlendirmek, onları bayramın günler öncesinden havaya sokmak için
çok yararlı oldu bu makyaj ve kıyafet işi icat edildi..
Yani!..
Bizde de, çocuklardan fazla, sosyetenin kutladığı Halloween, bir
Hıristiyan değil, kökü hatta Orta Asya olan bir pagan, şaman
geleneğinin devamı..
Benim, Halloween'in gece kulüplerinde kutlanmasına, evlerde aile
arasında, çocukları boyayıp giydirerek bir araya getirme ve
eğlendirmeye hiç itirazım yok. Hatta onları akıllı telefon ve ipad
ekranlarından uzaklaştırıp, sosyalleştirdiği için hatta teşvik de
ederim ev buluşmalarını..
Ama eğer bu bir özenti değil de, anlamlı bir işse, 31 ekim gecesini
tüm çocukları, boyayarak geçiren büyüklerin, iki gün evvel, 29
Ekim'de ne yaptıklarını merak ederim?.
Mesela Ankara'da Halloween geceleri düzenleyenler, küçük
çocuklarını Cumhuriyet Bayramı sabahı Anıt Kabir'e götürüp oradaki
coşkuyu yaşattılar mı?. Atatürk'ün mozolesine çiçek koydurup,
Ata'yı anlattılar, yaşattılar mı?.
O büyükler, Cadılar Bayramı'nı örnek aldıkları Amerika'da 4
Temmuz'un sokakları geçin, evlerde, bahçelerde, her taraf kırmızı
beyaz ve maviye bürünmüşken nasıl müthiş kutlandığını bilirler
mi?.
Öyle yarısına özenip, asıl önemli yarısını unutmak, çocukları
boyarken aslında kendini eğlendirmek yok..
İtirazım bunadır!.
Halloween'den önce 29 ekimi öğretmeliyiz çocuklarımıza.. 2 gün
önce..