Yıllar önce, Bilbao'da Guggenheim Müzesi'ni geziyordum. Yeni
açılmıştı. Nasıl batakhane bir mahalleden geçip gitmiştik. İnanın
insan yürümekten korkar.. Şimdi o mahalleyi tanımak mümkün değil..
Kentsel dönüşüm nedir, merak eden gitsin görsün.. O mahalle,
yasayla, kamu aracılığıyla falan değil, o müze ile dönüştü. O
batakhanede evi, yeri olanlar, şimdi milyoner olmalı..
Müzede bölümler var.. Gittiğim gün, galeri kısmında Robert
Rauschenberg adlı sanatçının eserleri oda oda, hol hol
sergileniyordu. Çok önemli biri olmalı ki, bunca yer ayrılmış.
Daldık tabii..
Ama eserlere hayretle baktım.. Koca bir odanın içinde üst üste
yığılmış sandalyeler.. Hani bir kahveyi boşaltıyorsunuz da, tek
hamal taşısın diye sandalyeleri ortada toplamışsınız.. O!..
"Bunu ben de yaparım" dedim.. Dediğim doğru.. Herkes yapar..
Az ilerde çerçevesi bile olmayan bembeyaz bir tablo asılıydı. "Bunu
da yaparım" demiştim. O tablo San Francisco Şehir Müzesi tarafından
10 milyon dolara alındı.
Bir müze görevlisi ile konuştuğumu hatırlıyorum..
"Herkesin yapabileceği şeylerin nesi sanat" diye sorduğumda, "Siz
de yapardınız ama, o tasarladı" dedi.. Pek anlamadım.. Kabul de
etmedim.. Dönüp geldim, bu düşüncelerimi yazdım da.. Bir tartışma
başladı.
Aradan yıllar geçti, çağdaş sanatın yapmak değil, tasarlamak
olduğunu anlamam için..
Üçüncü Tasarım Bienali'ni geziyorum, Galata Özel Rum İlkokulu'nda,
en üst kat.. Yani beşinci.. 77 yaşında beş kat tırmanmak.. (Bu
bienalleri yaratan sevgili Bülent dostum (Eczacıbaşı) bu tarihi
yapısı ve fevkalade tasarımı ile, bienallere yakışır ev sahipliği
yapan bu en önemli mekana bir asansör ekletsene, artık..)
Bu katta eserler, salona açılan odalarda.. Salon boş.. Boş dediysem
iki sandalye var.. Güvenlik görevlileri otursun diye.. Onlar yok.
Birine ben çöktüm nefes almak için.. Karşımda duran öteki
sandalyeye bakarken aklıma geldi, Bilbao sandalyeleri..
Tasarım Bienalleri, bu ülkenin yurt dışı gururu oldu. Bakmayın
bizde haber bile yok. Yazan yok.. Tanıtan, duyuran, insanları
görmeye teşvik eden medya yok..
"Magazin gazeteciliği öldü" dedim dün.. Ölmedi mi?.
Ben 1957'de Yeni Gün'de gazeteciliğe başladığımda sadece Spor
değil, magazin sayfasını da yönetiyordum.. O işi iyi bilirim.