Alp Yalman'la konuştuğumuzda, "Dursun Özbek, futbol şubesinin
yönetimini bana bırakmak istiyor. Ama durum, hem mali, hem idari
çok zor" dediğinde "Sen zor günlerin adamısın, bir. Konu
Galatasaray olunca, makam falan demeden hizmete koşarsın, iki..
Tabii kabul edeceksin" demiştim.
Sonra gazeteler yazdı. Özbek ve Yalman el sıkışmışlardı. Yalman,
Sportif A.Ş. adlı şirket üzerinden, yönetim kademesinde görev
alacak ve Florya'nın sorumluluğu ona bırakılacaktı.
Çözüm aklıma yattı. Ertesi gün Özbek'in, yaşayan en saygın başkan
Selahattin Beyazıt ile de konuştuğunu, onun da desteğini aldığını
öğrendim. Özbek gazetelere "Sayın Beyazıt en büyük danışmanım
olacak" demişti. "Sıkıştım mı ona koşacağım.."
Bir Galatasaraylı olarak işlerin nihayet iyiye gittiğini
düşündüm..
Ne kadar safmışım.. Gelişmeler gösterdi ki, ne Alp Yalman vardı
ortada, ne de Selahattin Beyazıt.. İmam bildiğini okuyor, durmadan
konuşuyor ve güya futbolu teslim ettiği Alp'in aklına hiç
yatmayacağını bildiğim açıklamalar yapıyordu.
Alp mesela, bu ülkeye hakaret ederek defolup giden Lucescu'yu ölse
Galatasaray'a getirmezdi. İviç, Derwall gibi devleri kulübe
kazandıran adamın, meneceri aracılığı ile beslediği medyada
şişirilen Luce ile ne işi olurdu ki?. Benim bildiğim Alp Avrupa'dan
yeni bir müthiş isim peşindeydi. Ama Dursun, Luce denen adamı
Antalya'da oynanacak Türkiye Kupası finaline davet etmişti
bile..
Kulüp boğazına kadar borçtayken ve oynatmadıklarını satmak
durumunda iken, İspanya'ya giden Emre Çolak için Deportivo la
Coruna ile yarışa girmek ve yıllardır takıma beş kuruşluk faydası
olmayan adamı Coruna'nın elinden almak için tonla para vermek de
Alp'in işi değildi tabii..
Durum açıktı. Dursun Özbek, kulübü, kardeşi ile birlikte keyfinin
istediği gibi yönetmeyi sürdürme peşindeydi. Ama "Derin
Galatasaray" yani İnan Kıraç, Ünal Aysal ve onların kuklaları
tarafından yönlendirilen kongre ve camiaya karşı Selahattin Beyazıt
ve Alp Yalman iyi kalkan olacaklardı. Beyazıt da, Alp de konuşmayı,
şikayet etmeyi sevmeyen adamlar oldukları için, artık rahat at
oynatacaktı.
Ada'yı da Koçaslan'a teslim etmiş, onun korkunç kulislerinden de
kurtulmuştu. Artık işi işti..