Kilis'ten çıktığımda, yıl 1952.. İlkokuldan o sene mezun olduk,
kuzenim Ahmet Taner Kışlalı'yla..
"Hadi kutlayalım, mezuniyeti" dedim, Ahmet'e.. 1952'nin Kilis'inde,
12 yaşında iki çocuk ne yapar?.
Sinemaya gittik.. 25 kuruş sinema.. Birer simit, beş kuruş.
Gazozlar da 10'ar kuruş.. Çalkalayıp patlattık.. Taşarken kafaya
diktik.. Az sonra film başladı..
Hiç unutmam. Unutmama imkan var mı?. Mezuniyet kutlama filmimiz,
Mezarımı Taştan Oyun, iyi mi?. Hüseyin Peyda!..
Yılı tekrar edeyim mi?.
1952..
Tam 63 yıl sonra, 2015'te, bir çağ değiştikten, milenyuma girdikten
sonra ilk defa gittiğim bugünkü Kilis'te ise sinema yok..
Şaka gibi geliyor değil mi?.
1952'de, 30 bin nüfuslu Kilis'te sinema vardı. Sadece film
göstermezdi. İstanbul'dan tiyatrolar gelirdi, o salona, turne
için..
Halide Pişkin Tiyatrosu, Muhlis Sabahattin'in Ayşe Operetini o
sinemada oynadı. Babam tüm aileyi götürmüştü, iyi hatırlarım..
1950!. Kilis.. Operet!..
Aşık Veysel'i ilk defa o sinemada canlı dinledim. Konser
vermişti.
O zaman Kilis'te sadece bir, tek bir ortaokul vardı. Lise okumak
isteyen, İstanbul'a yatılı giderdi. Hüsnü Dayım, oğulları M. Ali ve
Mahmut'u Galatasaray'a, Ahmet Taner'i, Kabataş'a yollamıştı.
Mukadder Teyzemin oğlu kuzen Uğur, Haydarpaşa'ya gitmişti.
Dedem Kilis Müftüsü Muharrem Efendi, büyük kızı Galiye Teyzemi,
Erenköy Kız Lisesi'ne yatılı yollamıştı, koltuğunun altına bir
keman sıkıştırarak.. "Bunu çalmayı da öğreneceksin" demişti.